Sözlük anlamı itibarıyla hac, “bir şeyi kastetmek, bir şeye yönelmek” demektir. Kastedilen nesne bir mekân olursa “o yeri ziyaret etmek” anlamına gelir. İslami açıdan hac “tazim edilecek makamları 
ziyaret etmek” anlamına gelmekle birlikte, bu gelişigüzel bir mekân ziyaretinden ibaret değildir. Öncelikle hac İslam’ın beş şartından ve dört temel ibadetinden biridir.

Bütün ibadetler sadece Allah onları emrettiği için yapılır. Bununla birlikte her ibadetin Allah’a, peygambere, ahirete, kulun bedenî, ruhi, bireysel ve toplumsal hayatına bakan yönleri vardır. Bir yönüyle bütün ibadetler maddi ve manevi açıdan insanın huzur ve mutluluğunu sağlamak için emredilmiş gibidir ve bu anlamda her ibadet, diğerini tamamlayıcı bir özelliğe sahiptir. “Namaz müminin miracıdır.” (Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, I, 226.) Namaz vasıtasıyla kul, Rabbi ile en yüksek düzeyde ilişkiye geçer ve ruh dinginliğine erişir. Namazını usulüne uygun şekilde kılan kişi ruh dünyasını huzura kavuşturmuş demektir. Hz. Peygamber “Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz.” (Keşfü’l-hafâ, I, 445.) buyurmuşlardır. Oruç da beden sağlığının en önemli faktörlerinden birisidir. “Zekât, İslam’ın köprüsü” (el-Mucemü’l-Evsat, VIII, 380.) olup, aynı bölgede yaşayan fakir ve zenginler arasında müspet ilişkilerin kurulmasına vesile olur. Bu ibadet sebebiyle, fakirler zenginlere karşı saygı ve hürmet gösterir, zenginler de fakirlere şefkat etmiş ve maddî destekleriyle onlara olan sevgilerini ortaya koymuş olurlar. Böylece zekât aynı bölgede yaşayan insanlar arasında toplumsal huzuru sağlama işlevi görür. Hac ise dili, rengi, kültürü, hatta mezhebi ve meşrebi farklı olup da farklı bölgelerde yaşayan insanların aynı günde bir arada bulunmalarını ve kardeşlik ruhu çerçevesinde birbirleriyle tanışmalarını ve bütünleşmelerini sağlar. Konuya bu açıdan bakıldığında namaz ruhun, oruç bedenin, zekât aynı bölgede yaşayan insanların toplumsal huzurunun, hac ise farklı bölgelerde yaşayan toplulukların huzur ve mutluluklarının gıdası ve ilacı hükmündedir. Sanki ibadetler, fert ve toplum bazında insanların dünya huzurunu temin etmeleri için emredilmiş gibidir. Bu anlamda hac, bir birlik, kardeşlik ve huzur eğitimidir.

İhram, Arafat vakfesi ve ziyaret tavafı bütün mezhepler tarafından ittifakla haccın farzları arasında sayılmıştır.

Sözlük anlamı itibarıyla ihram, “haram etmek, kendini mahrum bırakmak”, anlamına geldiği gibi, “tazim edilmesi gereken zamana veya mekâna girmek ve bunlara saygı göstermek” anlamına da gelmektedir. Namaza başlama tekbiri anlamına gelen “tahrime” de aynı kökten gelir. Anlam bakımından bu iki kelime birbirine yakın manaları ifade ettikleri gibi, fonksiyonları itibarıyla de birbirine yakın işlevlere sahiptirler. İhram bir nevi, “hacca başlama tekbiri” anlamına gelir. Niyet edip, telbiye getirmek ve dikişsiz elbise giymek suretiyle ihrama giren kişi bir taraftan ihram yasaklarına dahil olan hususları kendisine haram ederken, diğer taraftan tâzim edilmesi gereken mekânlara da saygı gösterdiğini ortaya koymuş olmaktadır.

Mikat mahalline gelip ihrama giren hacı adayları tıpkı namazda olduğu gibi ellerinin tersiyle dünyayı arkalarına atıp Allah’ın çağrısına icabet ederek “Buyur Allahım buyur! Davetine bütün samimiyetimle icabet ettim! Buyur Allahım buyur! Senin eşin ve ortağın yoktur. Buyur Allahım buyur! Hamd senin, nimet senin, mülk senin. Bunların hiçbirinde eşin ve ortağın yoktur.” anlamına gelen telbiyeyi okuyarak Beytullah’a doğru akın etmeye başlarlar. Hacı adayları hac yoluna genellikle tek başına değil, topluluk hâlinde çıkarlar. Herkesin elbisesi bir, zikri bir, fikri birdir. Herkes aynı amaçla aynı yolun yolcusudur. Onların kimisi güneyden, kimisi kuzeyden, kimisi doğudan, kimisi batıdan sökün edip yola koyulmuşlardır. Fakat hepsinin istikameti birdir. Hepsi aynı ve tek bir yöne, kıble istikametine doğru akın ederler.  Âdeta onlar aynı vücudun azaları gibidirler. El ve ayaklar vücuttan ayrılıp tek başına başka tarafa gitmedikleri gibi, hac kafilelerinde yer alanlar da tek başlarına hareket etmezler. Binler tek bir vücut olarak aynı maksat ve aynı gaye için aynı hareket ve aynı davranışları sergiler.

Ten  renginin farklılığı, ırkların farklı oluşunun delilidir. Elbisenin farklılığı ise ferdin farklı oluşunun alametidir. Şu halde ırklar içtimaî bir farklılığı ifade ettiği halde, elbise ferdî farklılığı sembolize eder. Ten01062007001 rengini söküp atmak mümkün olmamakla birlikte, elbise her zaman çıkarılıp atılabilir. İbrahim’in çağrısına (Hac, 27.) icabet ederek “Allah’ın Evi”ini ziyarete giden herkes, onu “kardeş”lerinden “farklı” kılacak ve “ayrı” gösterecek elbisesini çıkarıp atmalı; onları “eşit”leyen, zahiren de olsa onları bir yapan iki parçalı beyaz bir elbiseye bürünmelidir. Ancak bundan sonra zâhirde kalmayıp bu şeklin içini doldurmaya, gerçek kardeşliği hayata geçirmeye çalışmalıdır.

Gerçekte bütün insanlar Âdem’in çocuklarıdır. Dolayısıyla insan olarak herkes eşittir. Sonradan ortaya çıkan ırk, kabile, soy, boy ve oymak gibi hususlar sadece bir tanışma vesilesidir. Allah katında üstün olmanın tek kriteri “takvâ”dır. (Hucurât, 19.) Onun da kimde olduğunu ancak Allah bilir. Kişinin üzerinde takvaya dair bazı göstergeler bulunabilir. Ancak bu göstergelerle gerçek hâl her zaman örtüşmeyebilir.

“Şüphesiz müminler kardeştir.” (Hucurât, 10.) ve onlar “birbirlerine karşı merhametlidirler.” (Feth, 29.) Kardeş kardeşin dostu ve yardımcısıdır. Hac yolu aynı zamanda bir kardeşlik eğitimidir. İhrama giren kimselerin fâhiş söz söylemesi, başkaları ile tartışması, kavga etmesi ve kötü söz söylemesi yasaklanmıştır. (Bakara, 197.) Kardeş kardeşi tenkit etmez. Bir hatasını görse onu düzeltir. İhtiyacı olsa onun yardımına koşar. İşte hac yolunda insanların birbirine karşı davranışı böyle olmalı ve hac vesilesiyle bu davranışları özümsemeli, hacdan sonra da benzeri davranışları sergilemeye devam etmelidir.

Namaz esnasında aynı safta olsalar bile bir erle bir general elbisesinden fark edilebilir. Fakat hac yolunda er ile general, âmirle memur, hocayla talebe, işçiyle işveren, ustayla çırak, köylüyle şehirli, âlimle cahil, gençle yaşlı kardeşliği çağrıştıran hep aynı elbiseyi giymişlerdir. Bu yolda ayrılık-gayrılık yok, farklılık yok, isim, unvan, tercih ve gurur yoktur. Herkesin o mahşeri kalabalığa katılarak şahsiyetini kardeşleri arasında eritmesi gerekir. Orada “ben” yok, “biz” vardır. Artık o kalabalıkta kişilere ait isimler de unutulmuş; herkes tek isimle, yani hacı ismiyle çağrılır olmuştur. O mukaddes beldelerde herkes kendi özel şahsiyetiyle değil, Allah’ın ziyaretçisi sıfatıyla bulunur. Bu sıfata en uygun isim “hacı”dır.

Mekke’ye gelen hacı adaylarının burada kalacakları süre içinde ikamet edecekleri evlere yerleştikten sonra yapacakları ilk şey Kâbe’yi tavaf etmektir. Hacla ilgili her şiar (ibadet sembolü) insanla ilgilidir. Fakat Kâbe müstesna. Her ne kadar Kâbe’ye “Beytullah” denilmesi Allah’ın emriyle yapılmış olmasından kaynaklanıyorsa da, onun “Beytullah” oluşunun bir manası da Kâbe’nin Allah’ı gösteren ve O’nu tanıtan bir işaret olmasıdır. İlahî beyanda sabit olduğu üzere; “O’nda (Kâbe’de) apaçık ayetler (nişâneler, işaretler)… vardır…” (Âl-i İmrân, 197.)

Kâbe, bir sanat harikası değildir. Onda mimari bir güzellik ve sanatkârane bir üstünlük aramak beyhudedir. Bu yapıda, insanın dikkatini çeken, duygularını harekete geçiren, aklını hayrette bırakan hiçbir şey yoktur. Yüce Allah burada dikkatleri maddeye, cisme, taşa değil; manaya, soyut olana, maddeyi ve maddi olanı yaratan Netice itibarıyla hac binleri bir yapan, onları aynı amaç için koşturan, onları gerçek kulluk bilincine, gerçek kardeşlik bilincine ulaştıran ulvi bir ibadettir.

Netice itibarıyla hac binleri bir yapan, onları aynı amaç için koşturan, onları gerçek kulluk bilincine, gerçek kardeşlik bilincine ulaştıran ulvi bir ibadettir.

a, müteal olana çekmek istemiştir. İşte şu basit yapının hiçbir duvarı tam olarak herhangi bir yöne bakmaz. Çünkü o, Allah’ın sembolüdür ve Allah’ın da yönü yoktur. O, herhangi bir yönde olmadığı gibi, yönlerin sahibi ve yaratıcısı da O’dur. “Doğu da Allah’ındır, batı da. Onun için nereye döner, yönelirseniz, Allah’ın yüzü oradadır. Şüphesiz O, her şeyi kuşatmış ve her şeyi bilicidir.” (Bakara, 115.) Diğer taraftan Kâbe, bütün yönleri birleştiren ve onları “kıble” adıyla tek bir yöne irca eden manevi bir yapıdır. Doğu ve batı, kuzey ve güney hiç birleşir mi? Allah isterse birleşir. İşte böylesine basit bir yapı sadece doğu ve batıyı değil, bütün yönleri, hatta alt ve üstü de birleştirir. Çünkü Allah birdir.

Hacı, Kâbe’yi tavaf ederken onun tamamen maddî bir yapı olduğunu bilerek kendisini sembolik olarak Allah’ın etrafında cezbeye gelmiş cuş u huruş içinde dönüyor şeklinde kabul etmelidir. Sanki burası Allah’ın Arş’ıdır ve burada Arş’ına istiva ederek kâinatı yönetmektedir. (Yunus, 3.) Ancak bu tahayyül ve tefekkürde bulunurken Allah’ın zaman ve mekândan mutlak surette uzak olduğunu da hatırdan çıkarmamak, sembolü gerçekle karıştırmamak gerekir.

Hz. Peygamber buyuruyor: “Hacerü’l-Esved, yeryüzünde Allah’ın sağ elidir. Kişi kardeşiyle musafaha ettiği gibi Allah Teala da onunla (Hacerü’l-Esved vasıtasıyla) insanlar ile musafaha eder.” (Câmi‘u’s-sağîr, H. No: 2425.) Hacı, Hacerü’l-Esved’i istilam ederek tavafa başlar. İstilam bir nevi Allah’a biat etmek demektir. Bundan sonra meleklerin Arş’ın etrafında tavaf ettikleri gibi hacı da Kâbe-i Muazzama’yı tavaf etmeye başlar.

Kâbe Yaratıcı’yı, tavaf ise yaratılanı temsil eder. Kâbe “Allah’ın Evi”dir. Cenab-ı Allah zatıyla kaim, Kâbe ise yerinde sabittir. Kâbe’nin sübûtu, Allah’ın ölümsüzlüğünü ve sonsuzluğunu temsil eder.

Tavaf ise “dönüş” demektir. “Dönüş”, yaratılmış olmanın temel özelliğidir. Bilcümle mahlûkât döner. Ama Allah dönmez. O “dönüş”e muhtaç olmadığı gibi, varlığı “dönüş”le de kaim değildir. Fakat mahlûkât, “dönüş”e muhtaçtır ve varlıkları “dönüş”le kaimdir. Bir tavaf, yedi şavttan oluşur. Buna göre tavaf dönen dairelerden ibarettir. Her “dönüş”ün bir başlangıcı ve bir bitişi vardır. Başlangıcı ve sonu olan her şey hâdistir, sonradan meydana gelmiştir. Sonradan olan her şey, bir muhdise, yani onu meydana getiren bir saik ve sebebe muhtaçtır. Tabii olarak sonradan var olan bir şeyi var eden bir “mucit” bulunmalıdır.

Yedinci şavtın başı, altıncı şavt; altıncı şavtın başı ise beşinci şavttır. Bu durum silsile hâlinde zincirleme olarak birinci şavta kadar devam eder. Fakat birinci şavtın başlangıcı artık bir başka şavt değildir. O müstakil olarak, Hacerü’l-Esved’den başlar. Bu bir misaldir. Bu bir temsildir; Allah’ın varlığına ve O’nun dışındaki bütün varlıkların Allah tarafından yaratıldığına bir misal. “Ve lillahi’l-meselü’l-a‘la = En yüce mesel (nitelendirme) Allah’a aittir.” (Nahl, 60.)

Tavaf, evrenin düzenini temsil eder. Hz. Peygamber (s.a.s.) buyuruyor: “Her şeyin bağlı bulunduğu bir esası vardır…” (Câmiu’s-sağîr, H. No: 2425.) Evrenin bağlı bulunduğu ve tabi olduğu yegâne esas “dönüş”tür. Her şey dönmektedir. Dünya, Ay, Güneş Sistemi, Samanyolu ve topyekûn kâinat. Atom, insan ve evren “dönüş” kanununa tabi olarak yaratılmıştır. Canlı ve cansızların, mülk ve melekût âleminin en esaslı ve biricik düzeni “dönüş”tür. İbadetlerin dahi en önemli esası “dönüş”tür.

17042007006Atom, maddenin en küçük parçasıdır. Latince bir kelime olan “atom”, “bölünmez” anlamına gelmekle birlikte 20. yüzyılın ortalarına doğru parçalandı ve “atom bombası” elde edildi. Ortasında bir çekirdek, etrafında toz bulutu halinde hareket eden elektronlarıyla atom, büyük bir düzen ve nizam içerisindedir. Bu düzen ve nizam sadece atoma mahsus olmayıp, bütün evrende geçerli olan bir kanundur. Atomdaki düzen ve nizam ne ise, Güneş’teki de odur. Güneş’teki düzen ve nizam ne ise atomdaki de odur. Aynı kanun milyonlarca güneş sistemini içine alan ve milyarlarca yıldız ihtiva eden galaksiler için de geçerlidir. Cenab-ı Allah en küçük bir parçacıkta uyguladığı bir kanunu bütün evrene tatbik etmiştir. Bu da gösteriyor ki, atomun sahibi kim ise, güneş sisteminin sahibi de O’dur. Güneş sisteminin sahibi kim ise, galaksilerin ve bütün kâinatın sahibi de O’dur. Çünkü nizam birdir. Nizamın birliği, nâzımın (nizam verenin) birliğini gösterir. O da Vahidü’l-Ehad olan Rabbü’l-Âlemin’dir.

“Dönüş kanunu”na tabi olan varlıklar sadece cansızlar değildir. Aynı kanun canlılar için de geçerlidir. Her şeyden önce canlılık kalbin çalışmasına bağlı bir durumdur. Kalp ise “dönüş kanunu”nun merkezidir. Vücudun canlılığı kalbe, kalbin canlılığı da “dönüş”e bağlıdır. Kalp iki türlü “dönüş”ün (dolaşım) merkezidir: Büyük kan dolaşımı, küçük kan dolaşımı. Kalp bir istasyondur, bir temizlik merkezidir. Toplardamarlar vasıtasıyla kendisine gelen kirli kanı temizler, atardamarlar vasıtasıyla tekrar vücuda gönderir. Hayat bu “dönüş” ve dolaşımla kaimdir. Kalp sağlıklı olsa bile, damarlar kesilir ve önemli miktarda kan kaybı olursa “dönüş” fesada uğradığı için hayat yine sona erer. “Dönüş merkezi”nin fesada uğraması ise canlının ölümü demektir.

İbadetlerde de “dönüş” kanunu hâkimdir. Bir namaz asgari olarak iki rekâttan ibarettir. Şu halde namaz, rekâtların tekrarı ve “dönüş”ü üzerine kaimdir. Namazda yedi türlü “dönüş” vardır. Oruç ve zekât ibadetinde de birkaç türlü “dönüş” mevcuttur. Öncelikle ramazan orucu hepsi birbirine benzeyen günlerin dönüp otuza tamamlanmasıyla eda edilmiş olacaktır. Oruçta da üç-dört çeşit dönüş vardır. Zekât sebebiyle de mal, zengin ile fakir arasında döner durur.

Tamamen “dönüş” üzerine dayanan ibadet ise tavaftır. Bu yüzden tavaf diğer bütün ibadetlerden daha faziletli ve üstün kabul edilmiştir. Nitekim Harem-i Şerif’te bulunup tavaf edenlere 60, namaz kılanlara 40, oturup Kâbe’ye bakanlara ise 20 sevap verileceği riyayetlerde vardır. (İhyâ, I, 685, et-Tergîb ve’t-tethîb, II, 23.)

Tavaf ederek evrenle bütünleşen ve onu temsilen Kâbe’nin etrafında pervane olan hacı adayı, Arafe gününden bir gün önce Arafat’a çıkar ve Arafe günü vakfeye durur. Senenin her gününde ve her anında tavaf yapılabilir, fakat Arafat vakfesi senede sadece Arafe günü yapılır. Bu yüzden Arafat vakfesi haccın en önemli rüknüdür. Hz. Peygamber Netice itibarıyla hac binleri bir yapan, onları aynı amaç için koşturan, onları gerçek kulluk bilincine, gerçek kardeşlik bilincine ulaştıran ulvi bir ibadettir.

 “Hac Arafattır.” (Tirmizî, Hac, 57; Ebû Dâvud, Menâsik, 69; Nesâî, Hac, 211; İbn Mâce, Menâsik, 37.) buyurmakla bu gerçeğe işaret etmiştir. Herkes günahlarından dolayı tevbe etmeye muhtaçtır. Şimdi tertemiz olma vaktidir. Arafat vakfesini fırsat bilip Allah’a yalvarmak gerekir. Çünkü “hac geçmiş ve gelecek bütün günahları affettirir.” (Ebû Dâvud, Menâsik 9: İbn Mace, Menâsik 49.)

Arafat’ta binler sanki bir kişi olmuş, hepsi aynı şeyi, yani affı, mağfireti, cenneti, cehennemden uzak olmayı, Allah’ın kendisinden razı olmasını, dünya saadetini ve mümin kardeşinin huzur ve mutluluğunu istemektedir. Eller aynı semaya açılır, diller aynı duayı okur, kalpler aynı gaye için çarpar, dizler aynı maksat için titrer, gözler aynı hüzün için gözyaşı döker. Vücut bir, hareket bir, amaç birdir. Burada kişi kendisi için dua ettiği gibi, kardeşi için de dua eder ve onun iyiliği için çalışır.

Arafat’ta tevbeyle temizlenen insanlar “Sonra insanların toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin.” (Bakara, 199.) emrine uyarak gün batımıyla birlikte Arafat’tan ayrılıp tekrar Kâbe’nin etrafında pervane olmaya koşarlar. Yolda (Mina) önlerine şeytan çıkar, ama onu müteaddit defalar taşlamak (remyü’l-cimar) suretiyle ona galebe çalmasını bilirler ve maşuklarına kavuşarak tekrar ona kulluklarını arzederler.

Netice itibarıyla hac binleri bir yapan, onları aynı amaç için koşturan, onları gerçek kulluk bilincine, gerçek kardeşlik bilincine ulaştıran ulvi bir ibadettir.

Hac, hac ayları denilen zaman dilimi içinde yapılan bir ibadettir. Hac ayları Hicrî takvime göre Şevval ve Zilkade ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür. Hac, bu aylar içinde umresiz de yapılabilir, umre ile birlikte de yapılabilir. Haccın umresiz ya da umre ile birlikte yapılmasına haccın eda şekilleri denir. 
Haccın eda şekli üçtür: 
1- İfrad haccı, 
2- Temettu haccı, 
3- Kıran haccı.

1- İfrad Haccı

İfrad haccı, umresiz yapılan hacdır. Aynı yılın hac ayları içinde, hacdan önce umre yapmaksızın hac niyetiyle ihrama girilir ve yalnızca hac yapılırsa ifrad haccı yapılmış olur.

2- Temettu Haccı
Temettu haccı, aynı yılın hac ayları içinde önce umre yapıp ihramdan çıktıktan sonra yeniden hac için ihrama girerek yapılan hacdır. 
Temettu haccı yapacak olanlar, mikat sınırında veya daha önce umreye niyet ederek ihrama girerler. Umre yaptıktan sonra ihramdan çıkarlar. Daha sonra zamanı gelince hac için ihrama girerler. Haclarını eda ettikten sonra ihramdan çıkarlar.

3- Kıran Haccı
Kıran haccı, aynı yılın hac ayları içinde umre ve hacca birlikte niyet ederek ikisini aynı ihramla yapmaktır. 
Kıran haccı yapacak olanlar mikat sınırında veya daha önce umre ve haccın her ikisine birden niyet ederek ihrama girerler. Umre yaptıktan sonra ihramdan çıkmazlar, aynı ihramla haccı da eda eder, sonra ihramdan çıkarlar. 
Kıran ve temettu haccı yapanların şükür kurbanı kesmeleri vaciptir. İfrad haccı yapanların şükür kurbanı kesmesi gerekmez

HACCIN YAPILIŞI
Ülkemizden giden hacılar, değişik iklim şartlarında uzun süre ihramda kalmanın doğurduğu zorlukları dikkate alarak genellikle "temettu haccı" yapmayı tercih ederler. Biz de bu durumu göz önünde bulundurarak haccın yapılışını anlatırken, haccın eda şekillerinden "Temettu haccı" nı esas alacağız. Haccın diğer eda şekillerine ise, Temettu haccı ile bunların arasındaki farkları belirterek yetineceğiz. 
Şimdi "Temettu haccı" nın nasıl yapılacağını anlatalım:

1. İhrama Girmek
Hacc yapacak bir kimsenin ilk işi ihrama girmektir. İhrama girmek haccın şartıdır. İhrama girmeden hac yapılamaz.

İhram Nedir ?
Haccın şartlarından biri olarak ihram, hac ya da umre yapmaya niyet eden kişinin, başka zamanlarda işlemesi mübah olan bazı fiil ve davranışları, belirli bir süre kendisine haram kılması, yasaklamasıdır. Buna "ihrama girme" de denir. İhrama girmiş olmanın gereklerinden biri olarak bürünülen havlu ve benzeri türden dikişsiz kıyafete de halk arasında ihram denmektedir. Ancak "ihram" bu değildir. Usulüne göre ihrama girilmediği sürece söz konusu bu örtülere bürünmekle ihrama girilmiş olunmaz.

İhrama Nasıl Girilir ?
İhrama, "Niyet" ve "Telbiye" ile girilir. "Niyet" ve "Telbiye" ihramın rükünleridir. Bunlar olmadan ihrama girme gerçekleşmez.


Niyet 
"Niyet", yapılacak haccın şeklini kalben belirlemektir. Ayrıca lisanen söylenmesi müstehaptır. Burada temettu haccının yapılışı esas alındığına göre niyet umre için yapılacaktır. 
Şöyle niyet edilir: 
"Allah'ım umre yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle"

Telbiye 
(Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk, innel hamde ve'n-ni'mete leke ve'l mülk lâ şerike lek) demektir. 
"Allah'ım! Davetine icabet ediyorum. Emrine boyun eğiyorum. Bütün varlığımla sana teslim oldum. Senin hiçbir ortağın yoktur. Tekrar tekrar davetine icabet ediyorum. Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet senindir mülk de senin... Senin hiçbir ortağın yoktur." 
Böylece niyet edilip telbiye söylenince ihrama girilmiş olur. Ancak ihrama girmeden önce, sünnet ya da müstehap olarak yapılması gereken hususlar vardır. İhrama girerken bunlara da riayet edilmelidir. Buna göre: 
İhrama girmek isteyen kimse, ön hazırlık olarak tırnaklarını keser. Gerekiyorsa koltuk altı ve kasık kıllarını temizler, saç ve sakal traşı olup bıyıklarını düzeltir. Mümkünse gusleder. Bu gusül temizlik amacıyla yapıldığı için özel durumda olan bayanlar da guslederler. Gusül mümkün olmadığında abdest alır. Varsa güzel koku sürünür. Giymekte olduğu normal giysilerini ve iç çamaşırlarını (atlet ve kilotunu) çıkarıp, sadece "izar" ve "rida" denilen iki parça ihram örtüsüne sarınır. Başını açar, çoraplarını ve ayakkabılarını çıkarır. Terlik ve benzeri şeyler giyer. Bayanlar normal kıyafetlerini değiştirmezler. 
Bundan sonra, kerâhat vakti değilse iki rek'at "ihram namazı" kılar. Namazdan sonra yukarıda belirtildiği şekilde niyet eder. Arkasından da yüksek sesle telbiye söyler. Bayanlar telbiye söylerken seslerini yükseltmezler. 
Niyet ve telbiye'nin yapılmasıyla ihrama girilmiş ve "ihram yasakları" başlamış olur. 
İhrama giren kimseye, ihramlı olduğu sürece "muhrim" denir.

Kadınların İhramı
İhrama girme konusunda kadınlar da erkekler gibidir. Ancak kadınlar normal elbise ve kıyafetlerini değiştirmezler. Çorap, ayakkabı ve eldiven giyebilirler. Başlarını örterler. Fakat yüzlerini açık bırakırlar. Telbiye ve tekbir getirirken, dua ederken seslerini yükseltmezler. 
Özel hallerinde bulunan kadınlar ihrama girerken şu hususu dikkate almalıdırlar: Şayet adetleri bitmeden Arafat'a çıkmak zorunda kalacaklarsa, ifrad haccına niyet etmelidirler.

İhrama Nerede Girilir ?
Mekke çevresinde ihrama girmek için belirlenmiş noktalar vardır. Bunlardan her birine "mikat" denir. Mikat sınırlarının dışından hacca veya umreye gelenler bu sınırları ihramsız olarak geçemezler. Buna göre: 
a. Doğrudan Mekke'ye gidecek olan hacı adayları, uçaklar Cidde'ye indiği ve Cidde de mikat sınırları içinde bulunduğundan, uçağın kalkacağı havalimanında veya evlerinde ihrama girerler. Gerektiğinde uçak mikat sınırını geçmeden uçak içinde de girilebilir. Ancak pratikteki zorluğu sebebiyle uçakta ihrama girme tercih edilmemelidir. 
b. Hacdan önce Medine'ye gidecek olan hacı adayları, Medine'de kaldıkları evlerde veya Mekke yolu üzerinde Medine'ye 11 km. uzaklıkta bulunan "Zül-Huleyfe" (Ebyâr-i Ali)' de ihrama girerler. 
Hac veya umre yapacak olanların mikat sınırını ihramsız olarak geçemeyeceklerini belirtmiştik. Mikat sınırını ihramsız olarak geçtikten sonra ihram giyenlere ceza gerekir. Bu durumda olanlar henüz hac ve umre ile ilgili görevlerden birini yapmadan, herhangi bir mikat sınırına dönerek yeniden ihrama girerlerse ceza düşer.

Hac İçin İhrama Ne Zaman Girilir ?
İhrama, "hac ayları" içinde girilir. Hac ayları, Şevval ve Zilkade ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür. Bu aylar, hac menasikinin başladığı ve devam ettiği aylardır. Bazı islâm bilginleri mekruh olmakla birlikte hac ayları başlamadan önce de ihrama girilebileceğini söylemişlerdir. Ancak en uygunu ihrama hac ayları başladıktan sonra girmektir.

İhram Yasakları
İhrama giren kimse için bazı iş ve davranışlar yasaktır. Bunlara "ihram yasakları" denir. Bu yasaklar ihrama girildiği andan, yani niyet ve telbiye anından itibaren başlar, ihramdan çıkıncaya kadar devam eder. 
İhramlı kimsenin "ihram yasakları" na uyması vaciptir. Yasakları ihlal edenlere, yasağın çeşidine ve ihlal biçimine göre değişen cezalar gerekir.

İhramlı için yasak olan şeyler şunlardır: 
Cinsel ilişkiye girmek veya sevişmek, öpüşmek, oynaşmak.... gibi cinsel ilişkiye götüren davranışlarda bulunmak. Şehevi duyguları tahrik edici şeyleri konuşmak. 
Tırnak kesmek, saç sakal tıraşı olmak, vücudun herhangi bir yerindeki kılları koparmak veya kesmek, saç sakal ve bıyıkları yağlamak, boyamak, saçlara biryantin veya jöle sürmek, kadınlar oje ve ruj kullanmak, vücuda veya ihram örtüsüne koku sürmek ve parfüm kullanmak.


Elbise giymek, başı ve yüzü örtmek, eldiven, çorap, topuklu ayakkabı giymek. Kadınlar normal giysilerini çıkarmazlar. Ancak ihram süresince yüzlerini açık bulundururlar. 
Harem denilen bölgenin (Mekke ve çevresinin) bitkilerini kesmek, koparmak. (Harem bölgesinin bitkilerini kesmek, koparmak ihramsız olanlar için de yasaktır.) 
Başkalarına zarar vermek, kavga etmek, sövmek, kötü söz ve davranışlarda bulunmak.

İhramlı için şunlar yasak değildir:
İhramlının yıkanması, kokusuz sabun kullanması, diş fırçalaması, diş çektirmesi, kırılan tırnağı ve zarar veren bir kılı koparması, kan aldırması, iğne yaptırması, yara üzerine sargı sardırması, kol saati, yüzük ve bilezik takması, kemer kullanması, omuza çanta asması, yüzü ve başı örtmeden üzerine battaniye, pike ve benzeri şeyler alması, palto ve benzeri giysileri giymeksizin omuza alması yasak değildir. 
İşte, usulüne göre ihrama giren hacı adayları, ihram yasaklarına riayet ederek, telbiye, tekbir, tehlil ve salavat-ı şerife söyleyerek, Mekke'ye ulaşırlar. Harem bölgesine ulaştıklarından dolayı dua ederler. İsteyenler Dua kitabındaki Mekke'ye Girişte Okunabilecek duayı okuyabilirler. 
Evlere yerleşip dinlendikten sonra fazla vakit geçirmeden telbiye ve tekbir getirerek Harem-i Şerif'e giderler. Kabe'yi görünce telbiyeyi kesip tehlil ve tekbirlerle dua ederler. Daha sonra "Umre tavafı" nı yaparlar.

2. Tavaf
Tavaf Nedir? 
"Tavaf", Hacer-i Esved köşesinden veya hizasından başlayarak tavaf niyetiyle Kâbe'nin etrafında yedi defa dönmektir. Her bir dönüşe "Şavt" denir. Yedi şavt bir tavaf olur.

Tavafın yapılışı
Hacer-i Esved hizasına gelmeden: 
"Allah'ım! Senin rızan için Umre tavafı yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle" diye niyet edilir. 
Tavafa başlamadan önce erkekler "Iztıba" yaparlar. Böylece Hacer-i Esved'in hizasına doğru gidilir. Bu esnada tekbir, tehlil getirilmesi ve dua edilmesi uygun olur. 
Hacer-i Esved'in hizasına varılınca eller, içleri Kâbe'ye doğru olacak şekilde namaza durur gibi omuz veya kulak hizasına kadar kaldırılıp "Bismillahi Allahu Ekber" denildikten sonra Hacer-i Esved "istilam" edilir. İstilam, elleri Hacer-i Esved'in üzerine koyup onu öpmek demektir. Ancak hac mevsiminde bu mümkün olmamaktadır. Bu sebeple Hacer-i Esved'e uzaktan elle işaret edilip sağ avucun içi öpülmekle yetinilir. 
Hacer-i Esved'i istilam etmek sünnettir. Başkalarına eziyet etmek ise haramdır. Sünneti yerine getireceğim diye insanlara eziyet vermekten ve böylece haram işlemekten şiddetle sakınılmalıdır. 
Bundan sonra Kâbe sola alınarak tavafa başlanır. Tavafa başlarken ve her şavtın başında: 
"Allah, bütün eksikliklerden uzaktır. Hamd, Allah'a mahsustur. Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Allah en büyüktür. Bütün güç ve kuvvet şanı yüce ve azamet sahibi Allah'a aittir. 
Salat ve selam, efendimiz Muhammed aleyhi's-selama olsun. Allah'ım! Sana iman ederek, Kitabını tasdik ederek, verdiğim sözü yerine getirerek ve Peygamberinin sünnetine uyarak bu ibadetimi yerine getiriyorum" diye dua edilmesi güzel olur.


Tavafın, Hatim'in dışından yapılması gerekir. Tavafın ilk üç şavtında mümkün olduğu sürece erkekler "Remel" yaparlar. 
Tavaf esnasında dua edilir, tekbir ve tehlil getirilir. Kur'an okunabilir. Tavafta telbiye getirilmez. En uygunu herkesin içinden geldiği gibi ihlâsla ve samimiyetle dua etmesidir. Mutlaka bir takım Arapça duaların okunması şart değildir. İsteyenler Dua kitabında yer alan tavaf dualarını okuyabilirler. 
Tavafın kesintisiz olarak yapılması sünnettir. Bu sebeple tavaf sırasında farz namaz için kamet getirilmesi, abdestin bozulması, ya da tavafı kesmeyi gerektiren başka bir mazeretin ortaya çıkması gibi durumların dışında tavafa ara verilmemelidir.


"Yemen" köşesine gelindiğinde, bu köşe de istilam edilir. Diğer köşeler istilam edilmez. 
Yemen köşesi ile Hacer-i Esved köşesi arasında; 
"Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru. İyilerle birlikte cennete koy. Ey mutlak güç sahibi! Ey günahları çok bağışlayan! Ey alemlerin Rabbi! " duasının okunması güzel olur. 
Hacer-i Esved köşesine ya da hizasına varılınca ilk şavt tamamlanmış olur. Beklemeden tekrar istilam yapılarak ikinci şavta devam edilir. Diğer şavtlar da aynı şekilde yapılır. Yedinci şavtın sonunda Hacer-i Esved tekrar istilam edilerek tavaf bitirilir. Sonra Harem-i Şerif'in uygun bir yerinde iki rekat tavaf namazı kılınır. Tavaf namazının, kerahat vakti değilse tavafın hemen peşinden kılınması daha iyidir. 
Tavaf namazından sonra dua edilir ve zemzem içilir. İsteyenler dua kitabında yer alan tavaf namazı duasını okuyabilirler. Ancak herkesin kendi dilinde içinden geldiği gibi dua etmesi daha güzeldir. 
Sonra Hacer-i Esved tekrar istilam edilerek sa'y yapmak üzere Safa tepesine gidilir.

3. Sa'y
Sa'y Nedir ? 
"Sa'y" kelimesi; koşmak, hızlı yürümek anlamına gelmektedir. Hac ve umrede Kâbe'nin doğu tarafındaki "Safa" tepesinden başlayarak "Merve" ye dört gidiş, Merve'den Safa'ya üç dönüş olmak üzere bu iki tepe arasındaki gidiş-gelişe denir. Safa'dan Merve'ye her bir gidişe ve Merve'den Safa'ya her bir dönüşe "şavt" denir. Safa ile Merve arasındaki yaklaşık 400 metre uzunluğundaki yürüme alanına "Mes'a" denir. 
Sa'y yapmak vaciptir.


Sa'yin aslı, Hz. Hacer'in henüz kendisini emmekte olan oğlu Hz. İsmail için su ararken bu iki tepe arasında koşması hatırasına dayanmaktadır.

Sa'yin Yapılışı
Hacer-i Esved istilam edilerek Safa tepesine çıkılır. 
"Allah'ım! Senin rızan için umre sa'yini yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle." diye niyet edildikten sonra Kâbe'ye dönülerek tekbir, tehlil, salavat okunur ve içtenlikle dua edilir. Sonra Merve tepesine doğru yürünür. 
Sa'y esnasında herkes içinden geldiği şekilde dua eder. İsteyenler dua kitabındaki sa'y dualarını okuyabilirler. Yeşil ışıklı direklerin arasında, erkekler koşar adımlarla yürürler. Buna "Hervele" denir. Yeşil direkler arasında her gidiş ve gelişte: 
"Rabbim! Günahlarımızı bağışla. Bize merhamet et. Bize ikram et. Bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün kusurlarımızı biliyorsun, bunları affet. Çünkü Sen mutlak güç, kerem ve ihsan sahibi olansın." diye dua edilmesi güzel olur. 
Merve'ye varınca bir şavt tamamlanmış olur. Burada da yine Kâbe'ye yönelerek tekbir, tehlil ve salavat-ı şerife getirilip dua edilir. Sonra Merve'den Safa'ya doğru yürünür. Safa'ya varınca ikinci şavt tamamlanmış olur. Diğer şavtlar da aynı şekilde yapılır. Yedinci şavt tamamlandıktan sonra Merve'de Kâbe'ye karşı dönülerek dua edilir. İsteyen dua kitabında yer alan Sa'y bittikten sonra Merve'de okunabilecek duayı okuyabilirler. Fakat en güzeli, içe doğan duaların yapılmasıdır. 
Bundan sonra tıraş olup ihramdan çıkılır.

 

4. Tıraş Olup İhramdan Çıkmak
İhramdan ancak saçlar tıraş edilmek suretiyle çıkılır. 
Erkekler saçlarını dipten tıraş eder veya kısaltırlar. Kadınlar ise saçlarının ucundan bir miktar keserler. Kısaltmada saçların uçlarından alınacak miktar, parmak ucu uzunluğundan daha az olmaz. Tıraş olduktan sonra umre ihramından çıkılmış olur. Hac için tekrar ihrama girinceye kadar eşiyle cinsel ilişki dahil, bütün ihram yasakları kalkar. 
İhramdan çıkma aşamasına gelmiş ihramlı kimseler, birbirlerini tıraş edebilirler. Bu aşamaya gelmedikçe ihramlılar bir başkasını tıraş edemezler. 
Kıran ve ifrad haccına niyet edenler ihramlı kalmaya devam ederler. Bu aşamada kesinlikle ihramdan çıkamazlar.


Temettu haccına niyet etmiş olanlar böylece umrelerini bitirip ihramdan çıktıktan sonra, hac için ihrama girinceye kadar Mekke'de ihramsız olarak kalırlar. Bu günlerini mümkün mertebe iyi değerlendirmelidirler. Beş vakit namazlarını Harem-i Şerifte kılmaya ve fırsat buldukça bol bol nafile tavaf yapmaya özen göstermelidirler. Uzaktan gelenlerin nafile namaz kılmak yerine, nafile tavaf yapmaları daha uygundur. Tavaf ve namazın dışında Mescid-i Haram'da Kur'an-ı Kerim tilaveti, dua, zikir ve tesbihatla meşgul olurlar. 
Hac için ihrama girinceye kadar böylece ibadetlere devam edilir. Zamanı gelince hac için ihrama girilip vakfe için Arafat'a çıkılır.

5. Hac İçin İhrama Giriş ve Arafat'a Çıkış
Temettu haccına niyet edip de umresini yapmış ve böylece Mekke'de kalmakta olan hacı adayları uygulamada, hac için ihrama genellikle Zilhicce'nin sekizinci günü (Terviye günü) girmektedirler. 
Buna göre Zilhicce'nin sekizinci gününe gelindiğinde Mekke'deki evlerde, umre ihramında belirtildiği şekilde ön hazırlıklar yapılır. Kerahat vakti değilse, iki rekat ihram namazı kılınır. Sonra: "Allah'ım! Senin rızan için hac yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle." diyerek niyet edilir. Arkasından telbiye getirilerek hac için ihrama girilir. Böylece tekrar ihram yasakları başlamış olur. 
Hac için ihrama girildikten sonra, Arafat'a çıkmadan önce nafile bir tavafın (26) ardından haccın sa'yi yapılabilir. Haccın sa'yini bu şekilde önceden yapanlar artık "Ziyaret tavafı"ndan sonra sa'y yapmazlar. Fakat sünnete uygun olan, haccın sa'yinin Ziyaret tavafından sonra ve ihramsız olarak yapılmasıdır.


Bu şekilde ihrama girildikten ve arzu edildiği takdirde haccın sa'yi yapıldıktan sonra kafile ile birlikte Arafat'a hareket edilir. 
İntikal esnasında telbiye, tekbir, tehlil, salavat getirilir ve bol bol dua edilir. Bu mübarek günlerin bereketinden olabildiğince yararlanılmaya çalışılır. Arafat'a varıp çadırlara yerleşilir. Hacı adayı bir süre istirahat ettikten sonra bütün varlığı ile Allah'a yönelip dua eder, telbiye, tekbir ve tehlil getirir, Kur'an okur, namaz kılar, günahlarına tevbe ederek göz yaşı döker, zikir ve tesbihle meşgul olur. Zeval, yani öğle vaktine kadar böylece ibadet etmeye devam eder.

6. Arafat'ta Öğle ve İkindi Namazlarının Birleştirilerek Kılınması
Öğle vaktine kadar çadırlarda ibadetle meşgul olunarak bu mübarek mekanın ve zamanın feyzinden ve bereketinden azami derecede istifade etmeye çalışan hacı adayı, öğleye doğru namaz için hazırlık yapar. 
Öğle ezanı okunduktan sonra öğle ve ikindi namazları birleştirilerek kılınır. Buna "Cem-i takdim" denir. Öğle ve ikindi namazı birleştirilerek şöyle kılınır: 
Ezan okunduktan sonra, önce öğlenin ilk sünneti kılınır. Sonra kamet getirilerek öğlenin farzı eda edilir. Selam verildikten sonra teşrik tekbiri getirilir. Arkasından tekrar kamet getirilerek ikindinin farzı kılınır. Selamdan sonra teşrik tekbiri getirilir. Böylece öğle ve ikindi namazı bir ezan ve iki kametle eda edilmiş olur. 
Bu iki farz namazı arasında başka namaz kılmak mekruhtur. Bu sebeple öğlenin son sünnetiyle ikindinin sünneti kılınmaz. 
Namazdan sonra Vakfe yapılır.


Öğle ve ikindi namazları cem-i takdim ile kılınırken seferî olanlar öğleyi de ikindiyi de ikişer rek'at olarak kılarlar.

7. Arafat Vakfesi
Vakfe Nedir? 
"Vakfe", durmak demektir. Arafat Vakfesi ise belirlenen zamanda hac için ihramlı olarak Arafat sınırları içinde bulunmaktır. Arafat vakfesi, haccın en önemli rüknüdür. Çünkü süresi içinde orada bulunamayanlar o sene hacca yetişememiş sayılırlar. Hz.Peygamber "Hac Arafattır" buyurmuştur. 
Arafat, Mekke'nin 25 km. Güney doğusunda bulunan geniş bir alanın adıdır. Arafat vakfesi bu alanda yapılır. Bu geniş alanın sınırları levhalarla gösterilmiştir. 
Arafat vakfesinin sahih olabilmesi için hac ihramına girmiş olmak ve belirlenen süre içinde Arafat'ta bulunmak gerekmektedir.

Arafat Vakfesinin Zamanı 
Arafat vakfesinin zamanı, Zilhiccenin 9. günü, yani Arefe günü öğleyin Güneş'in tepe noktasına gelip Batı'ya meyletmeye başladığı andan (Zeval vaktinden) bayramın birinci günü fecr-i sadık dediğimiz tan yerinin ağarmaya başladığı ana kadarki süredir. Bu süre içinde her ne halde olursa olsun (uykuda, baygın, vakfenin farkında olsun, ya da olmasın) bir an orada bulunan kimse vakfe farzını yerine getirmiş olur. Uygulamada ise Arafat vakfesinin yapılışı aşağıda belirtildiği şekildedir.

Arafat Vakfesinin Yapılışı
Arafe günü Arafat'ta öğle ve ikindi namazları birleştirilerek kılındıktan sonra ayağa kalkılarak kıbleye karşı dönülür. Arafat duasının ayakta yapılması müstehaptır. Telbiye, tekbir, tehlil ve salavat getirilir. Tevbe, istiğfar ve dua edilir. Esas olan herkesin içinden geldiği gibi dua etmesidir. Ancak isteyenler Dua kitabındaki Arafat Vakfesi duasını okuyabilirler. Bir süre bu şekilde vakfe yapılıp bol bol dua edildikten sonra hacılar Arafat'tan ininceye kadar kalan süreyi yine ibadet, dua ve zikirle değerlendirmeye çalışırlar.


Arefe günü hac ihramıyla Arafat'ta bulunmak, bir müslüman için en büyük nasiplerden biridir. Çünkü, bu kutsal yerde ve bu mübarek zaman diliminde yapılan ibadetler geri çevrilmez. Bu itibarla müslüman Arafat'ta gönlünü her türlü dünyevi düşünce ve gailelerden arındırarak, bütün samimiyetiyle Allah'a yönelmeli, el açıp yalvarmalı, içine düştüğü günahları hatırlayıp göz yaşları içinde tevbe etmeli, af ve mağfiret dilemeli, kendisi, anne-babası, kardeşleri, çocukları, yakınları, milletinin fertleri ve tüm müslümanlar için içtenlikle dua etmelidir. 
Arafat'ta içinde bulunulan zaman diliminin her dakikasının çok büyük kıymeti vardır. Bu değerli vakitleri faydasız konuşmalarla, lüzumsuz meşguliyetlerle ve pek gerekli olmayan eş-dost ziyaretleri ile geçirip heba etmemelidir. Hele hele başkalarına sıkıntı ve eziyet vermekten, kötü söz ve davranışlardan, haklı bile olsa bir takım gereksiz tartışmalardan şiddetle sakınmalıdır. Bilinmelidir ki, bu mübarek yerde sevaplar nasıl kat kat olursa, günahlar da öylece katlanır.


Güneş battıktan sonra Arafat'tan Müzdelife'ye intikal başlayacağından, akşama yakın gerekli şahsi hazırlıklar yapılır. Güneşin batmasıyla birlikte Arafat'tan Müzdelife'ye doğru hareket başlar. Kafileler belli bir plan dahilinde yola çıkarlar. Akşam namazı, Müzdelife'de yatsı vaktinde, yatsı namazıyla birleştirilerek (cem-i tehirle) kılınacağı için, kendi vaktinde kılınmaz. Yolda yine telbiye, tekbir, tehlil, salavat ve duaya devam edilir. Elden geldiğince bu kıymetli vakitler değerlendirilmeye çalışılır.


Müzdelife'ye varınca yatsı vaktinde, akşam ve yatsı namazı birleştirilerek kılınır.

8- Müzdelife'de Akşam ve Yatsı Namazları- nın Birleştirilerek Kılınması
Yatsı vakti girip ezan okunduktan sonra kamet getirilerek ilk önce akşam namazı kılınır. Selam verdikten sonra teşrik tekbiri getirilir. Sonra ezan okunmadan ve kamet getirilmeden yatsının farzı kılınır. Selamdan sonra yine teşrik tekbiri getirilir. Böylece iki vaktin farzı bir ezan ve bir kametle eda edilmiş olur. Buna "Cem-i tehir" denir. Bundan sonra yatsının son sünneti kılınabilir. Daha sonra vitir namazı kılınır. 
Akşam ve yatsı namazları bu şekilde birleştirilerek kılındıktan sonra "vakfe" yapılacak zamana kadar ibadetle meşgul olunur. İhtiyaç varsa istirahat edilir. Şeytan taşlamada (cemaratta) atılacak taşlar toplanır. Bu taşların Müzdelife'den toplanması zorunlu değildir. Başka yerden de toplanabilir. Taşlar nohuttan büyük, fındıktan küçük olmalıdır. Taşların temiz olmama ihtimali varsa yıkanır.

9- Müzdelife Vakfesi
Müzdelife, Arafat ile Mina arasında ve Harem sınırları içinde kalan bir bölgenin adıdır. Müzdelife'nin sınırları levhalarla belirtilmiştir. Müzdelife'de vakfe yapmak haccın vaciplerindendir.

Müzdelife Vakfesinin Zamanı
Müzdelife vakfesi, bayram gecesi, gece yarısından itibaren güneşin doğuşuna kadarki süre içerisinde yapılır. Bu süre içinde her ne halde olursa olsun kısa bir an burada bulunan kimse vakfe görevini yerine getirmiş sayılır. 
Ancak sünnete uygun olan, Müzdelife vakfesinin sabah namazından sonra yapılmasıdır. Şu kadar var ki, izdiham sebebiyle belirtildiği gibi gece yarısından sonra vakfe yapıp ayrılmakta bir sakınca yoktur.

Müzdelife Vakfesinin Yapılışı
Yukarıda belirtilen süre içerisinde, Arafat vakfesinde olduğu gibi, telbiye, tekbir, tehlil, salavat getirilir ve dua edilir. Asıl olan herkesin içinden geldiği gibi dua etmesidir. Ancak isteyenler Dua kitabındaki "Müzdelife Vakfesi Duası"nı okuyabilirler. 
Müzdelife vakfesinden sonra Mina'ya hareket edilir. Kafileler belli bir plan çerçevesinde yola çıkarlar. Yol boyunca telbiye, tekbir ve tehlile devam edilerek Mina'da kalınacak çadırlara gelinir. İsteyenler burada bir müddet istirahat edip ihtiyaç giderirler. Daha sonra izdihamın olmadığı uygun bir zamanda Büyük Şeytanı (Akabe Cemresini) taşlamak üzere şeytan taşlama (cemarat) mahalline gidilir. Uygulamada Türk hacıları genellikle akşam namazından sonra taşlamaya götürülmektedir.

10- Şeytan Taşlamak (Remy-i Cimar)
Bayramın 1,2,3 ve 4 üncü günlerinde Mina'da bulunan ve "Büyük Şeytan-Akabe Cemresi", "Orta Şeytan-Orta Cemre" ve "Küçük Şeytan-Küçük Cemre" diye adlandırılan üç taş kümesine usûlüne uygun olarak taş atmak haccın vaciplerindendir. Bayramın birinci günü Büyük Şeytana 7, ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde ise her üç şeytana yedişerden 21' er taş atılır. Taşlama küçükten büyüğe doğru yapılır. Ancak, Mina'da kalınmadığı takdirde dördüncü günü taş atılması gerekmez. Uygulamada bayramın dördüncü günü Mina'da kalınmadığı için bu gün taş atılmamaktadır. 
Şeytan taşlama; kötülükleri, haksızlıkları, zulmü ve zorbalığı bir protesto anlamı taşır. Şeytan taşlayan hacı, bu hareketiyle şeytana, şeytanın yoluna uyanlara ve bütün kötülüklere karşı çıkışını sergilemiş ve kendisinin de bundan böyle asla şeytana uymayacağını ortaya koymuş olmaktadır.

Taşlamanın Yapılışı
Taşların atıldığı kümeye yaklaşarak, atılacak taş, sağ elin baş ve şehadet parmaklarının uçlarıyla tutulur. "Bismillah, Allahu ekber rağmen li'ş-şeytani ve hizbih" diyerek atılır. Taşların her biri ayrı ayrı atılmalıdır. Hepsi birden atılırsa tek taş atılmış sayılır. Taşlar, kümelerin üzerine veya kümeleri kuşatan havuzlara düşecek şekilde atılmalıdır.

Taşlamanın Zamanı ve Atılacak Taş Sayısı
a- Bayramın Birinci Günü 
Bayramın birinci günü, Büyük Şeytana tarif edildiği şekilde "7" taş atılır. Atılan ilk taşla birlikte telbiyeye son verilir. Birinci günkü taşlamanın zamanı gece yarısından itibaren başlar, bayramın ikinci günü tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.

b- Bayramın İkinci Günü
Bayramın ikinci günü, küçüğünden başlanarak her üç şeytana 7'şerden toplam 21 taş atılır. İkinci günkü taşlama zeval vaktinde yani öğleyin güneşin tepe noktasına gelip batıya yönelmesiyle birlikte başlar, gece tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.

c- Bayramın Üçüncü Günü
Bayramın üçüncü günü de ikinci günde olduğu gibi küçük şeytandan başlamak üzere her üç şeytana 7'şerden toplam 21 taş atılır. Üçüncü günde taşlamanın zamanı zeval vaktinden yani öğleyin güneşin tepe noktasına gelip batıya yönelmesiyle birlikte başlar, gece tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.

d- Bayramın Dördüncü Günü
Bayramın dördüncü günü tan yeri ağarıncaya kadar Mina'dan ayrılmamış olanlar, tan yerinin ağarmasından itibaren güneş batıncaya kadar her üç şeytana "7"şerden toplam 21 taş daha atarlar. Tan yeri ağarmadan Mina'dan ayrılanların bu günün taşlarını atmaları gerekmez. Uygulama da böyledir.


Taşlamalarda, çok kalabalık olan gündüzün izdihamlı saatleri yerine, tenha olan gece saatleri, ya da akşam saatleri tercih edilmelidir. 
Küçük ve orta şeytanlara taş atıldıktan sonra, mümkünse bir kenara çekilip dua edilir. Büyük şeytana taş atıldıktan sonra beklenmez, orası hemen terk edilir.

Taşlamada Vekâlet ve Atılamayan Taşların Kazası
Gücü yetenlerin taşları bizzat kendilerinin atmaları gerekir. Vekalet vererek başkasına attıramazlar. Hastalık, yaşlılık ve sakatlık gibi mazeretlerle taşları bizzat kendisi atamayacak durumda olanlar, vekâlet vererek taşları bir başkasına attırırlar. 
Vaktinde atılamayan taşların, bayramın dördüncü günü güneş batıncaya kadar atılması vaciptir. Atılmadığı takdirde ceza gerekir.

11- Hac Kurbanı (Şükür Hedyi)
Temettu ve Kıran haccı yapanların, hac kurbanı (şükür hedyi) kesmeleri vaciptir. Her ne kadar sünnete uygun olan, hac kurbanının, büyük şeytana taş attıktan sonra kesilmesi ise de, taş atmadan önce de kesilmesi mümkündür. Hac kurbanı, Harem Bölgesi sınırları içerisinde, bayramın birinci günü tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren kesilir.
Hac kurbanının etinden sahibi dahil herkes yiyebilir. 
Temettu ve Kıran haccı yapanlar, Kurban kesme imkânı bulamazlarsa bunun yerine on gün oruç tutarlar. Bu on gün orucun üç günü, hacdan önce ve hac ihramına girdikten sonra (Mekke'de) tutulur. En uygunu 7, 8 ve 9. Zilhicce günlerinde tutulmasıdır. Geri kalan yedi gün ise, bayramın dördüncü gününden sonra olmak üzere, hacdan sonra tutulur. Bu yedi günün memlekete döndükten sonra tutulması daha uygundur. Bunların peşpeşe tutulması şart değildir. 
Hacılar, Kurban Bayramında şartlarını taşıyan her müslümanın kesmekte olduğu kurbanı (Udhiyyeyi) kesmek zorunda değillerdir. Fakat sevap kazanmak için nafile olarak kesebilirler. Nafile olarak bu kurbanı kesmek istedikleri takdirde vekâlet vererek memleketlerinde kestirmeleri daha uygun olur.

12- Tıraş Olup İhramdan Çıkma
Bayramın birinci günü Büyük şeytana taş atılıp kurban kesildikten sonra tıraş olup ihramdan çıkılır. Her ne kadar sünnete uygun olan, önce Büyük Şeytana taş atmak, sonra kurban kesmek, daha sonra da tıraş olup ihramdan çıkmak ise de, taş atmadan, ya da kurban kesmeden önce de tıraş olup ihramdan çıkmak mümkündür. 
Umre ihramından çıkış konusunda da anlatıldığı gibi, ihramdan çıkmak için erkekler saçlarını dipten tıraş eder veya kısaltırlar. Kadınlar ise saçlarının ucundan bir miktar keserler. Böylece hac ihramından çıkışın birinci aşaması gerçekleşmiş olur. Buna "ilk tehallül" denir. 
Bu aşamada eşiyle cinsel ilişki dışında bütün ihram yasakları kalkar. Cinsel ilişki konusundaki yasak ise, ancak Ziyaret tavafından sonra kalkar.

13- Ziyaret Tavafı
Ziyaret tavafı, haccın farzlarındandır. Haccın iki rüknünden birisidir. Buna "İfada tavafı" da denir

Ziyaret Tavafının Vakti
Ziyaret tavafının vakti, bayramın ilk günü gece yarısından itibaren başlar, ömrün sonuna kadar devam eder. Uygulamada ziyaret tavafı, tıraş olup ihramdan çıktıktan sonra yapılmaktadır. 
Ziyaret tavafının, bayramın ilk üç gününde yapılması usûle uygun ise de, daha sonraki günlerde de yapılabilir

 

Ziyaret Tavafının Yapılışı
Önce, "Allah'ım! Senin rızan için ziyaret tavafı yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle" diyerek niyet edilir. Daha sonra Hacer-i Esved hizasına gelerek "Tavafın Yapılışı" konusunda anlatıldığı gibi tavafa başlanır ve yedi şavtla tavaf tamamlanır. Tavaf tamamlandıktan sonra belirtildiği şekilde tavaf namazı kılınır. Böylece haccın ikinci rüknü de tamamlanmış olur. Ziyaret tavafının tamamlanmasıyla hac ihramından çıkışın ikinci aşaması da gerçekleşmiş olur. Buna "ikinci tehallül" denir. Böylece eşiyle cinsel ilişki yasağı da ortadan kalkmış olur.


Ziyaret tavafının, tıraş olup ihramdan çıktıktan sonra yapılması sünnete daha uygundur. 
Özel hallerinde bulunan kadınlar, ziyaret tavafını bu halleri sona erinceye kadar ertelerler. 
Arafat'a çıkmadan önce haccın sa'yini yapmamış olanlar, ziyaret tavafından sonra bu sa'yi yaparlar.

14- Haccın Sa'yi
Sa'y yapmak, haccın vaciplerindendir.
Arafat'a çıkmadan önce haccın sa'yini yapmamış olanlar ziyaret tavafının ardından, "Allah'ım, Senin rızan için hac sa'yini yapmak istiyorum, bunu kolaylaştır ve kabul eyle" diye niyet ederek daha önce "Sa'y" konusunda belirtildiği şekilde hac sa'yini yaparlar. 
Hac sa'yinin, tıraş olup ihramdan çıktıktan sonra yapılması sünnete daha uygundur. 
Bundan sonra hacı, Mekke'de kaldığı süre içinde beş vakit namazı Harem-i Şerif'te kılmaya özen gösterir. Bol bol nafile tavaf yapar. Mekke'den ayrılacağı sırada da "Veda Tavafı" yapar.

15- Veda Tavafı
Hacca uzaklardan yani Mikat sınırları dışından gelmiş olanların (Afakilerin) Mekke'den ayrılmadan "Veda Tavafı" yapmaları vaciptir. Bu, hacıların hacla ilgili olarak yapacakları son görevdir (nüsüktür). Buna "Sader Tavafı" da denir. 
Veda Tavafı, "Allah'ım! Senin rızan için Veda tavafı yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle" diye niyet edilerek tıpkı diğer tavaflar gibi yapılır. Tavafın arkasından, tavaf namazı da kılındıktan sonra çokça dua edilir, af ve mağfiret dilenir. Göz yaşı dökülür. İsteyen Dua kitabındaki veda tavafından sonra okunacak duayı okuyabilir. 
Nihayet ayrılığın üzüntüsü içinde göz yaşlarıyla Kâbe'ye ve Mescid-i Harama veda edilir.


Ziyaret tavafından sonra herhangi bir nafile tavaf yapılıp veda tavafı yapılmadan Mekke'den ayrılma durumunda kalınmışsa, yapılan bu nafile tavaf, veda tavafı sayılır. 
Özel hallerinde bulunan kadınlar, bu durumları sona ermeden Mekke'den ayrılmak zorunda kalırlarsa, veda tavafı yapmazlar, bundan dolayı bir ceza da gerekmez.

Hac, İslâm'ın beş esasından birisidir. Hem malî ve hem de bedenî bir ibadettir.

Hac, kelime olarak, "yönelmek, kasdetmek, bir kimseyi ya da bir yeri çokça ziyaret etmek" anlamlarına gelir.

Dini bir terim olarak hac, "Belirli bir zamanda usulüne uygun olarak ihrama girdikten sonra Arafat'ta vakfe yapmak, Kâbe'yi tavaf ederek ziyaret etmek ve diğer bazı dini görevleri yerine getirmek" suretiyle yapılan ibadeti ifade eder. Bu ibadeti yerine getirene hacı denir.

Hac, hicretin IX. yılında farz kılınmıştır. Haccın farz olduğu hükmü, Kur'an ve Sünnette bildirilmiştir. Bu konuda tüm müslümanlar görüş birliği içerisindedirler. Kur'an-ı Kerîm'de, "Gitmeye gücü yetenlerin Kâbe'yi haccetmeleri insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır." buyurulmuştur. Hz. Peygamber de, "İslâm beş temel esas üzerine kurulmuştur. Bunlar, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır." buyurmaktadır.

Hac, bilindiği şekliyle Hz.İbrahim'e kadar uzanan bir ibadettir. Kur'an ve hadisler bize, Hz.İbrahim'in haccından, insanları hacca çağırmasından bahsetmekte, (Hac 22/27-28) Kâbe'nin ve hac menasikinin tarihçesine işaret etmektedir.

Hac Kimlere Farzdır ? 
Erkek olsun, kadın olsun şartlarını taşıyan her müslümana, ömründe bir defa haccetmek farzdır. Üzerine hac farz olan kimse, bu ibadeti geciktirmeden bir an önce yerine getirmelidir. Üzerine farz olduğu halde bir takım gerekçelerle bu önemli ibadeti yerine getirmeyip ileri yaşlara ertelemek dinen uygun değildir. Bu şekilde haccını erteleyip daha sonra bizzat hac yapamayacak duruma düşen kimse, yerine bedel (vekil) göndermek zorunda kalır.

Bir kimsenin hac ibadetiyle yükümlü sayılması için; müslüman, akıllı, erginlik çağına ulaşmış, hür, hac için yeterli malî imkâna sahip ve bu ibadeti yerine getirecek vakte erişmiş olması şarttır. Bu şartlardan birini taşımayan kimseye hac farz olmaz.

Kendisine hac farz olan kimsenin, haccını bizzat eda etmekle yükümlü sayılması için de, sağlıklı olması, tutukluluk veya yurtdışına çıkma yasağı gibi bir engelinin bulunmaması ve yolun güvenli olması şarttır. Ayrıca boşanma veya ölüm iddeti beklemekte olan kadının, beklemesi gereken süreyi tamamlamış olması lazımdır.

Hac yolculuğuna katlanamayacak, ya da fiilen haccedemeyecek derecede hasta olanlar ile, yaşlılar, tutuklular, yurtdışına çıkışları yasaklanmış olanlar ve iddet beklemekte olan kadınlar, hac kendilerine farz olsa bile, eda ile yükümlü değildirler. Bu durumda olanlar şartları oluştuğu takdirde bizzat haccederler.

Haccın Faziletleri 
Dünya ve ahiret hayatı açısından önemli bir dönüm noktası olan hac, samimi ve ihlâslı bir şekilde yerine getirildiği zaman, müslümanı günahlarından arındırır, onun Allah katındaki derecesini yükseltir, cenneti kazanmasına vesile olur ve kişiyi ahlâken olgunlaştırır.

Gücü yetenlerin farz olarak ömürlerinde bir defa yapacakları bu ibadetin fazileti gerçekten büyüktür. "Kim Allah için hacceder de kötü söz ve davranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa - kul hakları hariç - annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlardan arınmış olarak döner" hadisi şerifi, haccın ne derece faziletli bir ibadet olduğunu anlatmaya yeter. Bununla birlikte haccın fazileti konusunda birkaç hadis-i şerif daha zikretmek yararlı olacaktır.

Peygamber Efendimiz (S.A.S.) şöyle buyurmuştur:

"Makbul haccın karşılığı Cennetten başka bir şey değildir. Umre de diğer bir umre ile arasındaki günahları siler."

Amellerin hangisi daha faziletlidir? şeklindeki bir soruya Peygamberimiz: "Allah ve Rasûlüne iman" şeklinde cevap vermiş; sonra hangisi ? diye sorulunca;

"Allah yolunda cihad" buyurmuş, sonra hangisi? denince;

"Makbul hac" diye cevap vermiştir.

Hacceden kimselerin Allah katındaki değeri çok yüksektir. Bu sebeple Yüce Allah onların içtenlikle yapacakları duaları geri çevirmez. Peygamber Efendimiz;hac nedir clip image001

"Haccedenler ve umre yapanlar Allah'ın misafirleridir. Kendisine dua ederlerse, dualarını kabul eder, Bağışlanma dilerlerse onları bağışlar" buyurmaktadır.

Konuyla ilgili bir diğer hadis-i şerif de şöyledir:

"Hac ve umreyi art arda yapınız. Çünkü bu ikisi, körüğün demir, altın ve gümüşün pasını giderdiği gibi fakirliği ve günahları yok eder."

Bir hadis-i şerifte de hac ve umre normalde gaza yoluyla yapılan cihada katılmayan yaşlılar, küçükler, güçsüzler ve kadınların cihadı olarak nitelendirilmiştir ki, bu da haccın ne derece faziletli bir ibadet olduğunu göstermektedir.

Yüce Allah'ın kullarını en çok affettiği gün olan Arafe gününde saçı başı dağılmış, toza toprağa belenmiş bir vaziyette el açıp Allah'a yalvaran kullarını Cenab-ı Hak mutlaka affeder. Önemli olan böylesine üstün bir ibadeti, gereği gibi yerine getirerek onun faziletinden yararlanmaktır.

Haccın Hikmetleri 
Allah'ın emrettiği her şeyde şüphesiz insanların dünya ve ahiret hayatı için pek çok hikmetler vardır. Bu şaşmaz gerçeğe göre haccın da pek çok hikmetleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:

Her insan yaratılışı gereği Yüce Allah'a karşı kulluğunu ortaya koymak ihtiyacındadır. Hac, kula, en belirgin bir şekilde Yüce Allah karşısında aczini ortaya koyma, kulluğunu ifade etme ve onun verdiği nimetlere şükretme imkanı veren bir ibadettir. Çünkü hacı, mal, mülk, makam ve mevki gibi dünyevi unsurlardan sıyrılarak Allah'a yönelir. Sonsuz güç ve kudret sahibinin karşısında teslimiyetini ve bağlılığını ifade eder. Bu durum kendisine Allah'a kul olma zevkini tattırır.

Hac; renk, dil, ırk, ülke, kültür, makam ve mevki farkı gözetmeksizin aynı amaç ve gayeleri taşıyan milyonlarca müslümanı bir araya getirerek eşitlik ve kardeşliğin çok canlı bir tablosunu oluşturur. Bu, lafta kalan kuru bir iddiadan ibaret değildir. Zenginiyle, fakiriyle, güçlüsüyle, güçsüzüyle bütün hacılar aynı kıyafetler içinde, aynı mahrumiyetleri yaşayarak, aynı güçlüklere katlanarak, aynı şartlarda hareket ederek fiili bir eşitlik ve kardeşlik eğitiminden geçerler. Trilyonlara hükmeden bir zenginle geçimini zor karşılayan bir fakire aynı kıyafet içinde Arafat'ta beraberce el açıp dua ettiren ve Kâbe'nin etrafında yan yana tavaf ettiren hac ibadeti, insanlara makam, mevki, mal mülkle böbürlenmemeyi, İslâm kardeşliği içinde tanışıp kaynaşmayı ve mahşeri unutmamayı öğretir.

İslâm Dininin doğup yayıldığı, vahyin indiği, Hz. Peygamber ve Ashabının bin bir güçlük ve sıkıntılar içinde mücadeleler verdiği ve Hz. Adem'den beri bazı peygamberlerin uğrak yeri olmuş kutsal toprakları görmek, müminlerin dini duygularını güçlendirir, İslâm'a bağlılıklarını artırır.

Dünyanın dört bir tarafından gelen, renkleri, dilleri, ülkeleri ve kültürleri farklı, fakat hedef ve gayeleri aynı binlerce müslümanın birbirleriyle kaynaşması ve görüşmesi sağlanmış olur. Bu durum müslümanların birbiriyle irtibat kurmalarına, birbirlerinin dertlerinden haberdar olmalarına ve hatta ticari bağlantılar kurmalarına imkan sağlar.

Hac ibadetiyle müslüman, Yüce Allah'ın kendisine lütfettiği sağlık, yetenek, mal ve mülk gibi dünyevi nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Hac yapan müslümanlar sabır, tahammül, sıkıntılara katlanma, güçlüklere göğüs gerebilme, büyük kalabalıklarla aynı anda hareket ederek aynı şeyleri yapabilme, yardımlaşma, dayanışma ve belli kurallara adapte olabilme... gibi ahlaki özelliklerini geliştirirler.

Hac, müslümanlarda ömür boyu silinmeyecek derin hatıralar bırakır. Bu hatıralar; müminin hacdan sonraki yaşamında istikametini kaybetmemesine hizmet eder. Hac, müminin hayatında adeta bir dönüm noktası oluşturur.

Arafat gibi mahşerin örneğini oluşturan bir yerde Allah'a el açıp yalvaran ve günahlarından sıyrılan bir müslüman bir daha kolay kolay eski işlediği günahlara dönmek istemez. Bu yönüyle hac, günahkar müslümanlar için bir arındırma ve iyileştirme işlemi görür.

Hac sayesinde müslümanlar arasında güzel etkileşimler meydana gelir. Müminler birbirlerinden güzel hasletler alırlar. Fikirlerinde müspet anlamda önemli değişmeler olur. İnsanları birbirinden uzaklaştıran ırkçılık gibi olumsuz düşüncelerin törpülenmesi sağlanır.

Kısaca haccın, başka ibadetlerde olmayan kendine özgü pek çok hikmetleri, ahlâkî, sosyal, ekonomik ve psikolojik yararları vardır. Yukarıda yalnızca bunlardan bazıları zikredilebilmiştir.

Kâbe 
Haccın sebebi ve namazlarda kıblegâhımız olan Kâbe, yeryüzünde alemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk binadır. Allah'ın emriyle Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından Mekke'de yapılmıştır.

"Mescid-i Haram" denilen mabedin ortasında bulunan Kâbe, kuzeydoğu duvarı 12.63; kuzeybatı duvarı 11.03; güneybatı duvarı 13.10; güneydoğu duvarı 11.22 ve yüksekliği 13 m olan 145 m2 alan üzerine kurulmuş taş bir binadır. Üzeri siyah bir örtü ile örtülüdür. Örtüsü her sene hac mevsiminde yenilenmektedir.

Kâbe'nin köşeleri yaklaşık olarak dört ana yönü gösterir. Köşelerden her birinin ayrı ismi vardır.

Doğu köşesine "Hacer-i Esved" veya "Şarki", kuzey köşesine "Irakî", batı köşesine "Şâmî" ve güney köşesine de "Yemânî" denir.


"acer-i Esved", Kâbe'nin doğu köşesinde yerden 1.5 m yükseklikte bulunmaktadır. "Hacer-i Esved" siyah taş demektir. Hz. İbrahim tarafından tavafa başlanacak hac nedir clip image001 0000yere işaret olmak üzere konulmuştur. Başlangıçta çevresi 18-19 cm olan bu taş, çeşitli yıkımlar sebebiyle birkaç defa kırılmıştır. Şimdi, ilk olarak konulduğu köşede, gümüş muhafazalı kurşun içine gömülü yedi parça halinde bulunmaktadır.


Kâbe'nin, kuzeydoğu duvarında (Hacer-i Esved ile Irakî köşeleri arasında) Hacer-i Esved köşesine yakın ve yerden 1.97 m kadar yükseklikte bulunan altın kaplı bir kapısı vardır. Kapı 1.8 x 3.5 m boyutlarındadır. Kapı ile Hacer-i Esved köşesi arasında kalan bölüme "Mültezem" denir.

Kâbe'nin kuzeybatı duvarının (Irakî ile Şamî köşelerinin) karşısında, yerden 1.25 m yükseklikte yarım daire şeklinde bir duvar bulunur. Bu duvara "Hatim" denir. Tavaf bu duvarın dışından yapılır. Bu duvar ile Kâbe arasında kalan boşluğa da "Hicr-i Kâbe", "Hicr-i İsmail" veya "Hatîra" denir. Bu boşlukta Kâbe'ye yönelerek namaz kılınabilir, dua edilebilir. Ancak Kâbe'ye yönelindiği gibi buraya yönelip namaz kılınmaz.

Kâbe'nin "Hatîm"'e bakan duvarının üst ortasında altından yapılmış bir oluk bulunmaktadır. Halk arasında "Altın Oluk" diye bilinen bu oluğa "Mizab-ı Kâbe" denir.


Mescid-i Haram 
"Mescid-i Haram", Mekke'de ortasında Kâbe'nin bulunduğu büyük bir mabettir. Buna "Harem-i Şerif" de denir. Mescid-i Haram, Hz. Peygamber döneminde, Kâbe'nin etrafındaki küçük bir alandan ibaret iken ilk olarak Hz. Ömer tarafından genişletilmiş ve etrafı bir duvarla çevrilmiştir. Daha sonraları Mescid-i Haram günümüze kadar pek çok defa genişletilmiştir.


Bugün Mescid-i Haram, yüz binlerce insanın içinde ibadet edebileceği genişlikte bir alana sahiptir.

Mescid-i Haram'ın içinde, Kâbe'den başka "Makam-ı İbrahim" ve "Zemzem" kuyusu bulunmaktadır.

"Makam-ı İbrahim", yaygın görüşe göre, Hz. İbrahim'in Kâbe'yi inşa ederken iskele olarak kullandığı ya da insanları hacca çağırırken üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir. Burası "Kâbe Kapısı" nın bulunduğu duvarın karşısında Kâbe'ye yakın bir yerde bulunmaktadır.

"Zemzem", Allah'ın Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail'e ihsan ettiği suyun adıdır. Zemzem suyunun ortaya çıkışı şöyle olmuştur: Hz. İbrahim, Allah'ın emriyle eşi Hacer ve süt emmekte olan oğlu İsmail'i zemzemin bugünkü yerinde bulunan büyük bir ağacın altına yerleştirmişti. O sırada Kâbe yapılmamış ve Mekke şehri kurulmamıştı. Etrafta ne bir insan, ne su, ne de bir hayat belirtisi vardı. Bu şartlar altında yaşamaya devam eden Hacer, nihayet su ve yiyeceği bitince çaresiz kalmış, bir can yoldaşı görebilmek ve birkaç yudum su bulabilmek umuduyla önce "Safa Tepesi" ne, sonra da "Merve Tepesi" ne çıkmış ve bunu yedi defa tekrarlamış. Merve Tepesi'ne son gelişinde oğlunu bıraktığı taraftan bir ses duymuş. Oğlunun yanına geldiğinde orada Cebrâil tarafından zemzem suyunun çıkarılmış olduğunu görmüş.

Yeryüzündeki suların en üstünü olan "Zemzem", halen Kâbe'nin 20 m. kadar doğusunda, "Makam-ı İbrahim" e yakın bir yerde bulunan kuyudan çıkmaktadır. Bu kuyu tavaf alanının altındadır. Kuyuya biri bayanlara diğeri erkeklere ait olmak üzere iki ayrı yerden merdivenlerle inilmektedir. Zemzem suyu, içildiği gibi abdest ve gusülde de kullanılabilir.

Hz. Peygamber zemzem hakkında şöyle buyurmuştur: "Zemzem hangi niyet için içilirse o niyet içindir."(13) Bu itibarla zemzem içerken dilek ve niyeti belirterek içmek uygundur.

Zemzem içerken, "Allah'ım! Senden yararlı ilim, bol rızık ve her türlü dert için şifa istiyorum." diye dua edilir.

Mescid-i Haram, yeryüzündeki tüm mescidlerden üstündür. Burada kılınan namaz da diğer mescidlerde kılınan namazlardan fazilet bakımından kat kat üstündür.

Hac ve Kurban sadece ALLAH için

İslam'ın üzerine kurulduğu beş temel esaslardan biri olan Hac, sıhhati ve maddi durumu yerinde olan Müslümanlar için ömründe bir defa olmak üzere farzdır. Ancak, insanin ömründe yalnızca bir defa farz olması, bir defadan fazla hac yapılamayacağı anlamına gelmemelidir. Maddi durumun yerinde olmasının ölçüsü konusunda kısmen ihtilaf varsa da, genelde bunun ölçüsü bir kimsenin nisab miktarına varan mali ile birlikte, Hacca gidip gelecek kadar mali olması ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin nafakasını temin etmiş olması gerekir.

Nafaka genel olarak, insanin asli ihtiyaçlarına verilen genel addır. Bunda da en çok, özellikle yiyecek ve giyecek akla gelir. İçinde barınılabilecek bir mesken de nafaka içerisinde yer alır.

İslam alimlerinin çoğunluğu tarafından kabul gören nisab miktarı ise 90 gram altındır. Bazı alimlere göre bu miktar biraz daha fazla veya biraz daha azdır. Bir kimse maddi olarak bu şartları haiz ise maddi olarak Hac üzerine farz olur. Bununla birlikte sağlık durumu da Hac için önemli bir şarttır. Hacca gidip gelmeye ve haccın meşakkatlerine katlanabilecek derecede sıhhatli olmak gerekiyor.

Haccın bir diğer önemli şartlarından biri de, yol güvenliği ile birlikte can ve mal güvenliğinin sağlanmış olması gerekmektedir. İslam'ın beş temel esasları ayni zamanda ibadetlerin de özünü teşkil eder. Kelime-i Şehadet, Namaz, Zekat, Hac ve Oruç olan Îslam'ın üzerine kurulu olduğu bu beş temel esas, Müslümanların üzerinde hiç bir zaman ihtilafı olmayan esaslardır. Hiç bir müslümanın bu esasları reddetme hakki yoktur. Ancak bu ibadetlerin yerine getirilmesi ile ilgili bazı ihtilaflar varsa da genelde ve özde bütün Müslümanlar bu konularda müttefîktirler. Müslüman, bağlı bulunduğu Îslam dininin bir mensubu olarak bütün varlıkları yoktan var eden yüce yaratıcı Allah Teali'nin emirlerini yerine getirmekle yükümlüdür.

İbadet, insanların yüce yaratıcı karsısındaki acziyetini kabulünün bir ifadesidir. İbadetlerde genelde bir hikmet aransa da en önemlisi bu hikmetin Cenabı Hakk'ın emri olmasıdır. Dolayısıyla Mekke-i Mükerreme'de bulunan Beytullah'ın sınırlandırılmış vaki içinde ziyaret edilmesinde pek çok hikmetle bulunmakla birlikte asil gaye bu hikmetleri mazhar olmak değildir Ancak Haccın hikmetleri'ni Hacca giden bütün Müslümanlar doya doya tesbit edebilmektedirler.

Hac bir turistik seyahat değildir. Seyahat olmakla birlikte ibadet maksadıyla, Allah'ın emrini yerine getirmek amacıyla yapılan bir seferdir. Elbette ki Cenab-ı Allah bunun karşılığını kullarına ihsan edecektir. Bütün dünyada gelen milyonlarca Müslüman Hac'da, aralarında hiç bir irk, renk ve bölge farkı olmadan tek bir varlığa karsı olan görevleri ifa eden Müslümanlar böylece ümmet kardeşliğinin ne demek olduğunu da tesbit edebilmektedir.

Hac'da giyilen ihram her tür kesimde Müslümancın aralarında hiç bir farkın olmadığını simgelemektedir. İdarecisinden, idare edilenine, kralından en sıradan insanına kadar bütün Müslümanlar ayni şekilde davranmak zorundadırlar. Îslam'ın ibadette anladığı ve insanlara anlatmak istediği budur zaten. Milyonlarca insanin dünyanın dört bir bucağında bir araya gelerek ayni duygularla Allah'a ibadet etmeleri de bunun göstergesidir.

Bütün insanlar eşit derecede ibadet edebilme hakkına sahiptir. Hiç kimsenin ibadeti, hiç bir kimseye yüklenemez. Hac'da bütün dünya Müslümanlarının kalbileri tek yöne doğru atar. Alemlerin Rabbi olan Allah'a doğrudur, bu atış. Hac ile Kurban neredeyse iç içe girmiş bir ibadetler bütünüdür. Kurban kesmenin vaktiyle ard arda yapılması bu iki ibadetin önemini de ortaya koymaktadır. Kurban'ın sünnet ve vacib bir ibadet olduğu konusunda ihtilaflar var ise de Kurban kesme konusunda bütün Müslümanlar müttefiktirler.

Kurban kesmenin vakti Zilhicce ayinin 10 ve 12. günleri arasındaki günlerdir. Kurban'ın ille de mukaddes beldelerde kesilmesi diye bir şart yoktur. Kurban'ın kesilmesi için vekalet verilebilir.

Kurban Allah için kesilir. Et yemek için kesilmez. Kurban etinin ihtiyaç sahiplerine tasadduk edilmesi tercih edilir. Ayeti kerimede, "Kurbanlarımızın ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşmaz. Fakat sizin takvanız Allah'a ulaşır" buyrulmustur.

Buradaki anlam Kurban'ın hikmetlerini ortaya koymaktadır. Bir hayvanin kanının akıtılmasından öte, Kurban kesmekteki takva ve niyet ile amaç önemlidir. Kurban bu takva ile kesilir. Cenab-ı Allah'ın insanların ibadetine ihtiyacı yoktur. Aksine, insanların Cenab-ı Allah'a ibadet etmeleri zaruridir. Yukarıdaki ayeti kerimede belirtildiği gibi, akan kanlar ve elde edilen etler Allah'a ulaşmayacağına göre ona ulaşacak olan Müslümanların niyetleri ve takvalarıdır.

Kurban, Allah'ın emrinin yerine getirilmesidir. Malin, Allah emretti diye helak edilebileceğini, harcanabileceğini göstermesi bakımından Kurban önemli bir göstergedir. Bunun içindir ki, Allah Kurban'ın sevabını kendisi tesbit edecektir.

"Hali vakti yerinde olup da Kurban kesmeyen bizim mescidimize gelmesin" seklinde rivayet olunan bir hadisle Kurban'ın önemi anlatılmak isteniyor. Bu Hadisin açık anlamı sudur: Eğer bir Müslüman Kurban kesmekten imtina ederse, onun Müslümanlığında şüphe vardır. Kurban ve Hac ibadetlerinin yerlerine getirilmesi sırasında gösterilecek olan sebat ve takva beraberinde pek çok sevabı da getirmektedir.

"Müslümancın Müslüman gülümsemesi bir sadakadır" mealindeki hadisi şerifi göz önünde bulundurursak, Hac esnasında karsılaştığımız binlerce Müslümanlı selamlaşmak, onlarla tanışmak ve gülümsemek, sevap torbamızın dolmasını temin edecektir.


Kurbanlarımızı ihtiyaç sahibi Müslümanlara tasadduk etmekte, bu hadisi şerifin ifade etmek istediği sevaptan yararlanmamıza vesile olacaktır.

"Şüphesiz, Safa ile Merve Allah'ın sembollerindendir. Onun için her kim Hac veya Umre niyetiyle Ka'be'yi ziyaret ederse, tavafı bunlarla yapmasında ona bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah, mükafatını veren ve her şeyi bilendir." (Bakara 158) "Onlar sana hilalleri soruyorlar. De ki: "Onlar, insanlar için ve hac için vakit ölçüleridir. Erginlik, evlere arkalarından gelmenizle değildir, gerçek eren, korunanlardır. Evlere kapılarından gelin ve Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz." (Bakara 189) "Haccı ve umreyi de Allah için tamam yapın. Eğer kısıtlanırsanız o vakit kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başında bir rahatsızlığı bulunana tıraş için oruç, sadaka veya kurbandan ibaret bir fidye gerekir. Kısıtlılıktan kurtulduğunuzda her kim hacca kadar umre ile sevap kazanmak isterse ona da kurbanın kolay geleni gerekir. Bunu bulamayana ise üç gün hacda yedi gün de döndükten sonra, toplam on gün oruç tutmak gerekir. Bu hüküm Mescid-i Haram'da ikamet etmeyenler içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah'ın cezası gerçekten çok çetindir." (Bakara 196) "Hac vakti, bilinen aylardır. Kim bu aylarda hacca başlarsa, artık hac sırasında ne kadına yaklaşma, ne günah işleme, ne de kavga vardır. Hayra dair ne işlerseniz Allah onu bilir. Azık hazırlayın ve bana her türlü fenalıktan korunarak gelin. Çünkü en hayırlı azık takvadır, ey beyni olanlar!" (Bakara 197) "Hac mevsiminde Rabbinizden rızık isteyerek ticaret yapmanız size günah değildir. Arafattan sel gibi taşarak döndüğünüzde Meş'ari'l-Haram yanında, Allah'ı zikredin. O'nu, size doğrusunu öğrettiği gibi zikredin. Doğrusu siz, bundan önce gerçekten yolunu şaşırmışlardan idiniz." (Bakara 198) "Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiğinizde, bir zamanlar atalarınızı andığınız gibi hatta daha coşkulu bir anışla Allah'ı anın. Çünkü insanların bir takımı: "Rabbimiz, bize dünyada ver!" der. Ona ahirette bir kısmet yoktur." (Bakara 200) "Bir de Allah ve Peygamberinden Hacc-ı Ekber gününde insanlara bir bildirdir ki, Allah da Peygamberi de müşriklerden kesinlikle uzaktır. Hemen tevbe ederseniz, hakkınızda hayırlı olur. Eğer aldırmazsanız, bilin ki, Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Allah'ı ve Peygamberi tanımayanlara acı bir azabı müjdele!" (Tevbe 3) "Yoksa siz, hacılara su temin etmeyi ve Mescid-i Haram'da umreciliği, Allah'a ve ahiret gününe inanıp da Allah yolunda cihad edenin işi gibi mi tuttunuz? Bunlar, Allah katında eşit olmazlar. Allah, zalimler güruhunu doğru yola iletmez." (Tevbe 19) "Bütün insanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yaya olarak ve gerek uzak yoldan gelen incelmiş develer üzerinde sana gelsinler." (Hacc 27) Hac Hadisleri

 

"Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, cihâdı amellerin en faziletlisi görüyoruz, biz de cihâd etmiyelim mi?" Şu cevabı verdi: "Ancak, cihâdın en efdal ve en güzeli hacc-ı mebrürdur. Sonra şehirde kalmaktır." Hz. Aişe der ki: "Bunu işittikten sonra haccı hiç bırakmadım." Buhârî, Hacc 4, Cezâu's-Sayd 26, Cihâd 1; Nesâî, Hacc 4,

7

Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Telbiyede bulunan hiç bir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla birlikte telbiyede bulunmasın, bu iştirak (sağ ve solunu göstererek) şu ve şu istikâmette arzın son hududuna kadar devam eder." Tirmizî, Hacc 14,

Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, cihâdı amellerin en faziletlisi görüyoruz, biz de cihâd etmiyelim mi?" Şu cevabı verdi: "Ancak, cihâdın en efdal ve en güzeli hacc-ı mebrürdur. Sonra şehirde kalmaktır." Hz. Aişe der ki: "Bunu işittikten sonra haccı hiç bırakmadım." Buhârî, Hacc 4, Cezâu's-Sayd 26, Cihâd 1; Nesâî, Hacc 4,

Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Telbiyede bulunan hiç bir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla birlikte telbiyede bulunmasın, bu iştirak (sağ ve solunu göstererek) şu ve şu istikâmette arzın son hududuna kadar devam eder." Tirmizî, Hacc 14,

7

İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Haccla umrenin arasını birleştirin. Zîra bunlar günhı, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlemesi gibi temizler." Nesâî, Menâsik 6, İbnu Mâce, Menâsik 3,

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir umre, diğer umreye arada işlenenler için kefarettir. Hacc-ı Mebrûr'un karşılığı cennetten başka bir şey olamaz!" Buharî, Umre 1; Müslim, Hacc 437, Tirmizî,Hacc 90, Nesâî, Menâsik 3, İbnu Mâce, Menâsik 3, Muvatta, Hacc 65,

Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Kim, hacc veya umre için Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a (kadar) ihrâma girerse, geçmiş ve gelecek bütün günahları affedilir veya cennet kendisine vâzcib olur." Ebu Dâvud, Menâsik 9, İbnu Mâce, Menâsik 49,

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a: "Gerçek hacı kimdir?" diye soruldu da şu cevabı verdi: "Saçını düzenleyip yıkamayı ve koku sürünmeyi çoktan terketmiş kimsedir. . " Kendisine tekrar: "Hangi hacc efdaldir?" diye sorulunca: "Yüksek sesle telbiye getirilen ve kurban kesilen" dedi. "(Haccla ilgili âyette geçen) sebil nedir?" diye soruldu. "Zâd (nafaka) ve râhile (binek)dir" cevabını verdi." Tirmizî, Tefsir, Âl-i İmrân, İbnu 
Mâce, Menâsik 6,

İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Haccla umrenin arasını birleştirin. Zîra bunlar günhı, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlemesi gibi temizler." Nesâî, Menâsik 6, İbnu Mâce, Menâsik 3,

Kısa hac rehberi 
Ibadet maksadiyla hac mevsiminde Kâbe'yi ziyaret etmege Hac denir. Hac mevsiminin disinda Kâbe ziyaret edilirse Umre adi verilir. Hac ibadeti, islamin bes sartmdan biridir. Farz-i ayn dedigimiz kuvvetli farzlardan olup, kitap ve sünnet ile sabittir.


Kîtapdaki yeri Al-î Imran suresinin 97. ayetidir. Bu ayette mevlamiz söyle buyurmaktadir: " Azik ve binek Halimin Han yoluna gücü yeten her kimsenin o Beyti hac etmesi, insanlar üzerinde Allah'in hakkidir, farzdir. Kim bu farzi tanimazsa her halde Allah'in ihtiyaci yok. O bütün alemlerden müstagnidir."


Sünnetdeki yerini de, Ibn-i Ömer'den rivayet edilen su hadisi serifle bulmaktayiz: " Islam dini bes temel üzerine bina edilmistir. Kelime-i sehadet getirmek, Namaz kilmak, Oruç tutmak, Zekat vermek ve Hacca gitmektir." 
Hac ibadeti insana dini, dünyevi birçok kültûrel faydalar saglar. Dünyanin çesitli yönlerinden gelen dilleri, renkleri, milletleri ayri olan insanlarm, ayni duygular etrafinda tek yürek oldugunu gördükçe insanin, Allah'a ve dine olan bagliligi artar. Bu sayede temiz bir îman'a, salih bir amele ve güzel ahlaka sahib olur.


Bu maksatla, üzerine hac farz olupda, yerine getirmekte vurdum duymazlik edenlere, sevgili peygamberimizin ögütleri yaninda çok agir benzetmeleri bulunmakta ve söyle buyurmaktadir : 
- " Üzerine hac farz olup da onu yerine getirmeyenler, hristiyan veya yahudi ölümüyle ölürler." [Hz. Ali (r.a.)'den] 
- " Muslümanlarin yapmakla mükellef oldugu isleri islemeyenler onlardan degildir. " [Tabarani (rîvayet)] 
- " Hacca gitmekte acele ediniz, (borçlarinizdan biran önce kurtulmaya çalisiniz), çünkû takdir ansizin gelebilir." [îbni Abbas'dan (Ahmet rivayet)] 
- " Ey insanlar. Allah hac ibadetini sizin üzerinize farz kilmistir. Hac yapmakta acele ediniz." [Müslim rivayet eder] 
- Bir gün Hz. Aise validemiz: ,.Ey Allah 'in Rasulü, kadinlar üzerine cihad var midir? " diye sordu. Rasulullah'da: " Kadinlar üzerine harpsiz cihad vardir. O da Hac ve Umre 'dir." buyurdu. 
- " Bir Umre 'den sonra, yapilan hatalara baska bir Umre kefarettir ve makbul bir Hac ibadeti ise sahibini Cennet'e götürür."

Hac ve Umre çesitleri : 
1) Hacc-i Ifrad: Umresiz yapilan Hac demektir. Söyle niyet edilir: ,,Allahümme irini üridül hacca, feyessir hilli ve vetekabbelhü minni" Manasi: Allahim ben hac yapmak istiyorum, bunu bana kolaylastirarak kabul et. 
Bu hacda kurban yoktur. Diger iki hac çesidinde kurban kesmek vacibtir. 
2) Hacc-i Temettu: Hac mevsiminde, ayri ayri ihramla, hem hac hem de umre yapmaktir. Söyle niyet edilir: ,,Allahümme irini üridül umrete lillahi, fezessirhüli ve tekabbelhü minni". Manasi: Allahim ben umre yapmak istiyorum, bunu bana kolaylastirarak kabul et. Umre ihramindan çiktiktan sonra bir kaç gün ara ile tekrar hac ibadetine niyet edilir. Birinci bolümde oldugu gibi. 
3) Hacci Kiran: Hac mevsiminde, tek ihram ile hem Hac, hem de Umre ibadetini yapmaya denir. Söyle niyet edilir: ,,Allahümme inni üridül hacce vel umre-te lillahi, feyessirhumali ve tekabbelhuma minni". Manasi: Allahim ben hac ve umreye niyet ettim, buna bunu kolaylastirarak kabul et. 
Bu hac çesitlerinden birisine niyet eden haci adaylarinin ilk ögrenecegi dua Telhiye'dir. Sözleri söyledir: 
,,Lebbeyk. Allahümme Lebbeyk, Lebbeyke lâ serike leke lebbeyk, Innel hamde Vennimete leke Velmülke laserike lek" 
Manasi: Mevlam. Davetine uyarak sana geldim. Senin esin ve ortagin yoktur. Mülk ve nimet senindir. Hamd sanadir. Serikin yoktur. Ihrama girdikten ve niyet yapildiktan sonra haci adayi bu telbiyeyi sik sik okuyacaktir. Haccin farzi üçtûr: 
1) Ihrama girmek 
2) Ziyaret tavafi yapmak 
3) Arafatta vakfeye durmak

1. Îhram: 150 x 120 ebadinda iki beyaz havlu parçasidir. Mekke'ye muayyen uzakliktaki Mikat adi verilen mahallerden niyet ederek Telbiye ile ihrama girilir. Kadinlar kendi elbiseleriyle niyet ederek ihrama girmis olurlar. îhrami giydikten sonra, bazi helal olan seyler haram olur. Mesela avlanmak, ot koparmak, böcek öldürmek, koku sürünmek, cinsi münasebette bulunmak gibi fiiller.

2. Tavaf: îhrama girmis olan hacilar, Mekke'ye geldikleri zaman, dogru Kâbe'yi tavafa giderler. Sadece hacc-i ifrada niyet eden hacilar Kudum Tavafi'na, Hacc-i Temettü ve Hacc-i Kirana niyet eden hacilarda Umre Tavafi'na niyet ederler. Tavaflarda Kâbe sol tarafa alinarak Hacerül-Esved'den baslanir. Yedi defa dönülür. Ilk üç dönüste remel yapilir. (Kisa adimlarla canli yürümektir. Sonunda sa'y olan tavaflarda remel ve iztiba (sag omuzu açmak) yapilir. Her tavafta yapilmaz) Her dönüse bir savt denir. Her savtin duasi vardir. Bilinmezse bildiginiz bir duayi okuyarak tavaf edilir. Hacerül-Esved'in karsisina gelinince: "Bismillahi Allahu ekber" diyerek elle selamlanir veya dokunulur. Tavaf bittikten sonra Ibrahim makamina yakin bir yerde iki rekât namaz kilinir. 1. rekâtta Kâfirun suresi. 2. rekâtta Îhlas suresi okunur. Zemzem içilir ve Umrenin sa'yina geçilir. Sa'y: (Vacibtir) Safa ve Merve arasinda yedi kere yürümektir. Iki yesil direk gelince canli bir sekilde yürürler buna Hervele denir. Hacc-i Temettu'ya niyet edenler tras olarak ihramdan çikarlar. Arefeden bir gün önce tekrar ihrama girerler. Hacc-i Ifrat ve Hacc-i Kiran'a niyet edenler Bayramin birinci günü tas attiktan sonra kurban kesilinceye kadar ihramda kalirlar. Tas-Bas-Tras'dan (Seytan taslama. Kurban kesme. Tras olma) sonra ihramdan çikarlar. En sonunda Arafat - Müzdelife vukufü ve seytan taslama bitince hemen ziyaret tavafini (Farz Tavafi) yapmak üzere Kâbe'ye gelinir ve Tavaf yapilir. Safa ve Merve arasinda tekrar say yapilir. Kurbanlar kesildi haberi gelince tras olunarak ihramdan çikilir. Bundan sonra normal elbiselerle Kâbe bol bol tavaf edilir. Mekke'den ayrilirken en son Veda Tavafi yapilarak Kâbe terk edilir.

3.Arafat: Mekke sehrine takriben 30 km uzaklikta bulunan bir aindir. Burada arefe günû günesin dogusundan, batisina kadar bulunmak farzdir. Arafat'ta vakfeye durmayan kisi hac ibadetini yapmamis olur. Burada' bol bol dua, zikir ve ibadet yapilir. Dualarin, isteklerin kabul edildigi kutsal bir yerdir. Ovanin ortasina yakin bir yerde «Cebelû-r rahme" denilen bir tepe vardir. Bu tepe civarinda dua etmek sevaptir. 
Günes battiktan sonra «Mesaril Harem» denilen mescidin yanina, yani Müzdelife'ye gelinir. Burada aksam ve yatsi namazlari beraberce kilinir. Bu mahalde de bol bol ve zikir yapilir. Mina'da atilacak olan taslar buradan toplanir. Sabah namazindan,isteyen Mina'daki çadiarda kalir, isteyen de Mekke'deki evine gider. Mina'yi terk edenler, sünneti terk etmis olurlar. Mina'da üç gün seytan taslanir. Bayramin birinci gününde, büyük seytana yedi, ikinci gününde büyük, orta ve kûçûk seytana yirmibir, ûçüncü gününde yine her ûçüne yirmibir tas atilir. Tas atma bittikten sonra hacilarin isleri bitmis olur. Medine'yi ziyaret etmemis olanlar Medine'ye, Hac'dan önce ziyaret etmis olanlarda memleketlerine dönerler. Zamanlari olanlar, Hz. Aise Mescidinden Umre için ihrama girerek bol bol Umre yaparlar.

Cezalar (Cinayetler): 
Haccin ve Umrenin menasikinden (erkânindan) biri, ihlal, ihmal veya terk edilirse bunlara bir bedel gerekir ki buna Haccin ve Umre'nin cezalari manasinda cinayetler denir. 
Hacc ve Umrenin farzlari terk edilirse ibadet bozulur, iadesi gerekir. Haccin vacibleri terk veya ihmal edilirse, yapilan hatanin cinsine göre ya ibadet kaza edilîr veya ceza verilir. Bu cezalar deve, koyun, keçi cinsinden bir hayvanin kurban edilmesi oldugu gibi, sadaka seklinde veya oruç tutmakla da ceza yerine getirilir.

Hacc ve Umre'nin vacibleri: 
1. Sa'y yapmak (Safa ile Merve arasinda); 
2. Ihrama intikat denilen yerlerden girmek; 
3. Günes batincaya kadar Arafat'dan ayrilmamak; 
4. Müzdelife'de vakfeye durmak; 
5. Mina'da 3 gün seytan taslamak; 
6. Tras veya saç kisaltma; 
7. Veda Tavafi (Tavafi Sader)

Hacilarin dikkatine: 
1. Medine ve Mekke'de namazlar mümkün oldugu kadar Harem'de ve cemaatla beraber kilmaga çalismak; 
2. Sehevi hislerden, fasiklik yapmaktan, kavga çikarmaktan siddetle sakinmak. (Bakara, 197) 
3. Ibadet ve Ziyaret yerlerinde, müslümanlara söz ve fiil ile eziyet verimemege ve kibar olmaya çalismak (Halim, Selim) 4. Ihramli olan haci adaylari, ihramin bütün yasaklarina kusursuz uymali. Ihram yasaklari kisaca söyledir: 
a) Vücuttan kil koparmak, tirnak kesmek, saç, ot, çiçek koparmak v.s.. Kan çikmasinda bir beis yoktur. 
b) Ihrama girdikten sonra koku sûrmek, yiyecegine ve içecegine koku batirmak, kokulu sabunla yikanmak. Ihramdan önce sürülen koku kalmis ise zarari yoktur. 
c) Ehil olmayan kara ve deniz hayvanlarini avlamak; 
d) Zina yapmak, sehvetle dokunmak ve öpmek v.s. 
e) Eldiven ve ayakkabi giymek. Paltoyu giymeden omuza atmakta zarar yoktur. 
f) Kadinlan yüzleri ve elleri ihramda açik olmali. Elbiseleriyle birlikte ayakkabilariyla dolasirlar.

Medine'deki ziyaret yerleri:
1) Kuba mescidi
2) Cuma mescidi
3) Iki kibleli mescid
4) Yedi mescidler
5) Cennet-ül Baki (Kabristan)
6) Uhud Sehitleri

Mekke'deki ziyaret yerleri:
1) Peygamberimizin dogdugu ev
2) Mekke kabristani (Cennet-ül mualla)
3) Hira-Nur dagi
4) Sevr magrasi
5) Cin mescidi
6) Cebel-i Ebi Kubeys

Suudi Arabistan, İslam'ın kutsal beldelerini ve doğuş topraklarını yönetimi altında tutan bir devlet olduğundan bütün dünya Müslümanlarının gündeminde olan bir devlettir. Hac ve umre için bu devletin vizesine ihtiyaç duyulması sebebiyle bu ibadetlerini yerine getirmek isteyenlerin zorunlu olarak bu devletle bir irtibatları da oluyor. Dünyaya "seriatla yönetilen ülke" olarak lanse edildiğinden dolayı da sık sık tartışmalara konu olmaktadır.

SUUDİ ARABİSTAN HAKKINDA GENEL BİLGİLER 
Resmi Adı : Suudi Arabistan Krallığı 
Başkenti : Riyad 
Yönetim Biçimi : Monarşi 
Para Birimi : Suudi Arabistan Riyali
Para Birimi Paritesi : 1 Usd = 3.75 Riyal (Mart 2001) 
Kişi Başına Gelir : 9000 $ (1999) 
Diğer Önemli Şehirleri : Mekke,Medine,Cidde,Taif,Dammam,Dahran,Bureyde. 
Yüzölçümü : 2.150.000 Km2 
Nüfusu : 23,000.000 (2000 Tahmini). Nüfusun % 77.5'i şehirlerde yaşamaktadır. 
Nüfus Artış Hızı : % 3.9 
Etnik Yapı : Nüfusun % 94'ü Araptır. Kalan Nüfusu Da Güney Asyalılar, Türkistan Türkleri Ve Huiler Oluşturmaktadır. 
Dil : Resmi Dil De Konuşulan Dil De Arapça'dır. 
Din : Resmi din İslâm'dır ve halkın % 99'u Müslüman dır. Müslümanların çoğu Sünni ve büyük çoğunluğu Hanbelidir. Az sayıda da Şii vardır. Müslümanların dışında az sayıda Hıristiyan ve Doğu dinleri mensubu mevcuttur. 
Elektrik : 110 & 220 Volt
Tel. Kodu : (00966) Mekke(2) (00966) Medine(4) 
Türkiye'yi Aramak İçin: 0090+Alan Kodu + Tel

Çalışma Saatleri : 
Bankalar : Cumartesi - Çarşamba 08:00-12:00 17:00-20:00 Arası Mağazalar : Cumartesi - Çarşamba 09:00-12:00 15:00-18:00 Arası 
Cep Telefonu : Turkcell- Arıa 
Ort.Hava Sıcaklığı : En Düşük 25, En Yüksek 47 
Havayolu seyahat süresi: 3 - 3,5 saat 
Okur Yazarlık Oranı : %62.8 
Hafta Tatili : Perşembe - Cuma 
Türkiye İle Saat Farkı : Yaz Döneminde Yok. Kışın 1 Saat Önde. 
Enflasyon Oranı : (Tüketici Fiyatları) % -1.2 (1999) 
İhracat : 48 Milyar $ 
İthalat : 28 Milyar $ 
İşgücü : 7.000.000

Doğal Kaynaklar : Petrol Rezerv : 261,5 Milyar Varil (1999) Üretim : 8,8 Milyon Varil/Gün Coğrafi Durumu : Ortadoğu ülkelerinden sayılan ve Arap Yarımadası'nın büyük bir kısmını kaplayan Suudi Arabistan kuzeyden Ürdün ve Irak, kuzey doğudan Kuveyt, doğudan Basra Körfezi, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri, güney doğudan Umman, güneyden Yemen, batıdan Kızıldeniz'le çevrilidir. Topraklarının % 1'i tarım alanı, % 39'u otlak, kalanı çöl ve kumsaldır. Suudi Arabistan'a sıcak ve kurak bir iklim hâkimdir.

Yönetim Şekli : Suudi Arabistan krallık rejimiyle yönetilmektedir. Kral oldukça geniş yetkilere sahiptir. Yasama yetkisi de kralın elindedir. Anayasaya göre ülkede uygulanacak yasaların şeriata dayanması gerekir. Ancak pratikte bu konuda birçok pürüz mevcuttur. Anayasayı değiştirme yetkisi kralın elindedir. 
Her ne amaçla olursa olsun toplantı ve tören için özel izin gerekir. Suudi Arabistan, BM, IKÖ (İslâm Konferansı Örgütü), Arap Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi, OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı), IMF (Uluslararası Para Fonu), İslâm Kalkınma Bankası gibi uluslararası örgütlere üyedir.

İdari bölünüş: 13 idari bölgeye ayrılır.

Tarihi 
Bilindiği üzere bugün Suudi Arabistan yönetiminin elinde olan topraklar İslâm'ın beşiği olan topraklardır. Bu itibarla bu toprakların İslâmi tarihi Resulullah (a.s.)'ın peygamber olarak ortaya çıkmasıyla başlamış, Halifeler, Emeviler ve Abbasiler dönemleriyle devam etmiştir. Bazı küçük karışıklıklar ve ayaklanmalar müstesna tutulursa bu dönemlerde bu toprakları sürekli hilafeti temsil eden devletin yönetimi altında olmuştur. 
I. Dünya Savaşı'nın Osmanlı Devleti'nin aleyhine sonuçlanması üzerine Ibni Suud yönetimi 1921'den sonra Hâil, Tâif, Mekke, Medine ve Cidde'yi de ele geçirdi. Abdülaziz ibni Suud 5 Aralik 1924'te Necd ve Hicaz kralı olarak ilan edildi. 27 Mayıs 1927'de İngilizlerle yapılan anlaşmayla "Necd ve Hicaz Krallığı" bağımsız bir devlet statüsü kazandı. 1932'de devletin adı "Suudi Arabistan Krallığı" olarak değiştirildi.

İslami Hareket 
Suudi Arabistan yönetiminin uyguladığı sıkı baskı politikası ve örgütlenmeye karşı getirilen yasaklar bu ülkede örgütlü bir İslami faaliyet yürütülmesine imkân vermemektedir. Hâlen faaliyet yürüten kuruluşların tamamı devlete bağlıdır ve devletin resmi politikasını savunmak zorundadır. 100 bin kişilik bir orduya sahip olan Suudi Arabistan'ın 300 bin kişinin çalıştığı bir istihbarat örgütünün bulunması sebebiyle cemaat çalışmaları yürütülmesi de oldukça zor olmaktadır. Başta Müslüman Kardeşler olmak üzere kendi ülkelerinde İslâm'ı devlete hâkim kılmayı amaçlayan cemaatlerin Suudi Arabistan'da faaliyette bulunması yasaklanmıştır. İbni Abdülvehhab'ın görüşlerine dayandırılan resmi davet çalışmalarının amacı ise Suud yönetiminin izlediği politikaya bir meşruiyet zemini oluşturmak ve özellikle gençler arasında resmi sansürden geçmemiş fikirlerin yayılmasına fırsat vermemektir.

Ekonomi 
Suudi Arabistan ekonomisi birinci derecede petrole dayanır. Günlük petrol üretimi 8 milyon varildir. Bu miktarla OPEC ülkeleri arasında birinci sırayı alır. Bu miktar OPEC ülkelerinin 24 milyon 520 bin varil olan günlük toplam petrol üretiminin üçte birine yakındır. Yılda ortalama 33 milyar m3 miktarında da doğal gaz üretmektedir. Petrol ve doğal gazdan elde edilen gelirin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 35'tir. Suudi Arabistan hacdan da önemli miktarda gelir sağlamaktadır. Suud yönetimi hacılardan ayakbastı parası, özel hizmet parası gibi çeşitli vergiler almaktadır. Tarım son yıllarda petrolden elde edilen gelirlerle nispeten geliştirilmiştir. En çok üretilen tarım ürünlerinin başında tahıl ve çeşitli sebzeler gelir. Son yıllarda seracılığın yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır. Basta hurma ve üzüm olmak üzere bazı meyveler de yetiştirilmektedir. Tarım ve hayvancılıktan elde edilen gelirin milli gelir içindeki payı % 6'dir.

Sanayi 
Suudi Arabistan'ın sanayi kuruluşlarının başında petrol arıtma ve petrokimya tesisleri gelir. Üretime dayalı sanayi pek gelişmemiştir. Ancak son yıllarda bazı sanayi kollarının oluşturulması yolunda mesafe katedilmiştir. 
Şimdiye kadar kurulmuş olan sanayi kuruluşları genellikle gıda, meşrubat, sigara, tekstil, dericilik, konfeksiyon, mobilya, ağaç işleri, kâgıt ve kırtasiye malzemeleri imalatı, plastik, çimento ve diğer inşaat malzemeleri üretimi, maden isleri, madeni ve toprak eşya üretimi, büro malzemeleri ve çeşitli mekanik ve elektrikli araçlar üretimi sektörleriyle ilgilidir. İklim Şartları - Hava Sıcaklık Durumu 
Son dönemlerde Ramazan umresi ve Hac Mevsimi iklimin yumuşak olduğu kış aylarına denk geldiğinden, gündüzleri çok rahatsız etmeyen bir sıcaklık, akşamları ise hafif bir serinlik olabilir. Medine yılın her anı Mekke'ye göre daha serindir. Sıcaklık gündüzleri kışın 25 - 30o C akşamları 15 - 20o C , Yazın ise gündüzleri en yüksek sıcaklık 45 - 50o C , geceleri en düşük sıcaklık 20 - 25o C olmaktadır. Öğle saatlerinde mümkün mertebe dışarıda kalmamaya dikkat etmeliyiz.

Sağlığımızı Korumaya Dikkat Etmeliyiz 
Suudi Arabistan yıllar geçtikçe sağlık hizmetlerinin kalitesini yükseltti. Hastaneler hala ücretsiz ancak özel hastanelerin sayısı da bir hayli fazla. Genel olarak sağlık hizmetlerinde sıkıntı ve aksama hissedilmiyor. 
Musluk suları genelde içilmiyor. Şişe suyu tercih ediliyor. Hemen her bölgede hastane bulunuyor. Her türlü sağlık probleminde bu hastanelere gidebiliyoruz. Sürekli ilaç kullanıyorsanız yanınıza almanızı tavsiye ederiz. Aşırı kalabalık zamanlarda hizmetlerde aksama olabileceğini göz önünde bulundurunuz. Kıyafet Seçimi 
Havanın genellikle sıcak ve güneşli olması nedeniyle, yanımıza ince ve açık renkli kıyafetleri almalıyız. Kumaş cinsi olarak keten ve pamuk cinsi tercih edilmelidir. Ancak her ihtimale karşı bir ceket veya hırka (yelek) götürmekte fayda var. İhram alırken kalın olanını seçmemiz faydalı olacaktır. Telefon Sistemi 
Türkiye 'den götüreceğiniz mobil telefonları uluslar arası kullanıma açtırmanız gerekiyor. Ayrıca Türkiye 'ye telefon kabinlerinden ucuz telefon açabilir veya telefon kartı satın alabilirsiniz. Suudi Arabistan hazır mobil telefon sim kartı satın alıp cihazınıza takarak kullanabilirsiniz.

Alışveriş 
Giderken yanınıza Riyal, Dolar veya Euro alabilirsiniz. Bazı alışveriş yerlerinde kredi kartı da kullanılabilmektedir. Mağazalardan günün her saatinde alışveriş yapılabilirsiniz. Hediyelik alışverişlerinizi hem Mekke, hem de Medine 'de yapabilirsiniz. Hurma alışverişi için daha çok Medine tercih edilir.

Kargo Şirketleri 
Satın alacağınız hurma vb eşyalarınız ile zemzem bidonlarınızı Mekke ve Medine'den Türkiye'nin her yerine eşya taşıyan kargo şirketleri vasıtası ile gönderebilirsiniz.

Vize İçin Gerekli Evraklar
* Müftülükten "20... Yılı Hac'cı İçin Acenta Kayıt Yaptırabilir" Belgesi, * En az bir yıl geçerli pasaport, (Boş Vize Sayfalı, Seyahat tarihi itibari ile 10 Yıldan eski olmayan pasaport),

* Nüfus Cüzdanı arkalı önlü fotokopisi, (T.C. Kimlik Numaralı),

* 8 adet vesikalı 4 adet biyometrik çekilmiş vesikalık fotoğraf,

* Eşi ile gidenlerin evlilik cüzdanı fotokopisi veya vukuatlı kayıt örneği,

* Menenjit Aşısı Kartı.

* TAAHHÜTNAME(NOTERDEN) 

Notlar * 45 Yaş altında yanlarında erkek mahremi ile gidecek (baba, öz amca, öz dayı öz abi v.b.) bayanların nufüs kayıt örneği ve muvaffakatname ve taahhütname gerekmektedir.

* 45 Yaş altından yalnız gidecek bayanlar yanlarından gerçek erkek mahrem olmadıkça seyahate katılamazlar
Anne veya Baba Pasaportuna kayıtla çocuklar mutlaka resimleri yapışmalı ve mühürlenmelidir.

 

Muvaffakatname Örneği

Umre ziyareti için (Eşim,kızım, oğlum, vb) .............................. doğ. .................. Kızı ..............................'un Suudi Arabistan'a (babası, kardeşi,dayısı,abisi,amcası vb) ........................................................... ile Umre ziyareti için Suudi Arabistan'a gitmesine muvafakat ediyorum.

Muvaffakat Eden ........................
Adres ........................
İmza ........................

X